28 Nisan 2014 Pazartesi


'Bence bize nazar değdi.'
Bir daha tatil yaptığımı söylemeyeceğim. Dilim kopsun, ağzım çıksın ki söylemeyeceğim. Sabahtan beri iç sıkıntısından öleceğim adeta..
Böyle zamanlarımda açıp iki dakika Flash tv izler kendime gelirdim ama elim gitmedi bir türlü bugün. 

Dilime de bu şarkı dolandı. Bilenler bilir, Redd iyi gelir.



26 Nisan 2014 Cumartesi

züccaciye gurusu


Geçtiğimiz iki hafta hem çok stabil hem süper hareketli geçti. Bir kere benim yarim artık cendermede onbaşı değil; senin benim gibi normal vatandaş oldu olalı ona her şey daha bir güzel, her şey daha bir anlamlı şu hayatta.


İstanbul'da çok ağır şartlarda askerlik yaptığından pek de özlemeli, üzülmeli bir askerlik süreci yaşayamadığımızdan bahsetmiştik. Mektuplaşmak, telefonlara koşmak şöyle dursun bir kere kışlada bile ziyaretine gitmedim. Ha bu da benim odunluğumla övündüğümden değil, çoğu hafta sonu zaten beraberdik diyedir. Ancak yine de askerliğinin zorlu gecelerinde ona yarenlik eden şu kitap, yıllar sonra anlatacağı bayık askerlik hatıralarını renklendirecektir.


Geçtiğimiz günlerde 23 Nisan'ı kutladık. Selfie icat olduğundan beri boş vakitlerimde çocuklarla selfie çekiyoruz, pek eğleniyorlar. Okulumuzda klasik aktiviteler eşliğinde kutlanan bu güzelim bayramın bizi en çok güldüren kısmı tatili oldu elbet. Çok pis tatil yapıyoruz bu iki haftadır; hani o kadar pis ki anlatsam aranızda yarın istifa edenler olur.


Neyse efendim, tatil günlerinde güzel kahvaltılarla başlıyorum güne. Geçenlerde de annemin serpme pazar kahvaltısıyla taçlandırdık bu kahvaltılarımızı... Nasıl tazelendik anlatamam.



Sık periyotlarla seyreden tatillerimi değişik aktivitelerle geçiriyorum. Bir kere hala spor salonuna gidiyorum. İlk başta birkaç kilo verme motivasyonuyla başladığım spor son günlerde yerini "bana da bir hareket oluyor böylece" tesellisine bıraktı. Zira ben ne kadar kalori yakarsam gelip o kadarını takviye etme hakkını kendinde bulan yeme arsızı bir insanım.


Ooo süper dimi? 
Evet işte böyle ödüllendiriyorum kendimi. Aferin, aferin...
Aktivitelerimden biri de mutfak. Anlıyorum ki ben yemek yemeyi sevmesem kimse için yumurta bile kıracak insan değilim. Bu pastayı yapmaya da krize yalnızca üç gün direnebildikten sonra karar verdim. Emin olabilirsiniz, afiyet oldu.

Tarifini isterseniz hemencik paylaşırım. Mutfakta sinsiliği hiç sevmem zira. Lezzetler paylaşılmalı, nesillere aktarılmalıdır.

Başka bir aktivitemiz de bir süredir çeyiz toplamak. Biliyorum biliyorum, hepiniz sarsıldınız. Bir de beni düşünün. Ama hayat zor gençler;  tenceresiz, tavasız, porselensiz evlilik olmuyor. Adapazarı civarında  olup evlenme arifesinde tecrübesiz arkadaşlarım varsa onlara da buradan artık bir züccaciye gurusu olduğumu bildirmek isterim. 

Bu arada let me tell you something. Bu pasta var ya, aslında hiç de böyle değil. Çileklerin kimi kusurlu; kremanın kimi yeri tortulu kimi yeri pürüzsüz, gayet de amatör, sadece yemelik alelade bir pasta işte... Ama bu akıllı telefonlar sağ olsun her şey o kadar mükemmel o kadar profesyonel ki! 
Buradan hareketle, başka insanların çektiği efektli tüm fotoğrafların da aynı durumda olduğuna kanaat getirip kıskandığım kareler için teselli buluyorum. Kahvaltılar, hediyeler, arkadaşlar, manzaralar... Ne çektiniz be!

Bugün cumartesi, çoğunuz gezip tozacaksınız ya hani, paylaşın paylaşın. Instagram'dayım, bekliyorum. Peşinen bok ettim resimlerinizi nasılsa.




13 Nisan 2014 Pazar

300 Yüzsüz Spartalı

Ev halkımın karıncalara karşı yürüttüğü amansız mücadelede 6. aya girildi. Önceleri, 'kışın üşüdüler de  üç beş tanesi yolunu şaşırıp bizim eve girdiler zaar' gibi ılımlı politikalar güttük. 

Halıda koltukta zaman içinde "karşılaştığımız" karınca kardeşlerle müzakerelerin sonuçsuz kalmasıyla, sağdan soldan arak bilgiyle evi defne yaprağıyla donattık. Halı altları, cam dipleri... Ayakları kesiliverir dediler. Hiçbir işe yaramadı. Kolonilere hiç istemesek de kimyasal silahlarla giriştik ve sonrasında günlerce ceset kaldırdık. Bitti sandık. Daha çok geldiler.

Zehri çektikçe kafası güzelleşen karıncalar daha da azmanlaşmaya, üstümüze başımıza tırmanmaya başladılar. Böylece salonu onlara bıraktık; edebimizle çekildik. Ee bükemediğin bileği öpeceksin.

Annem daha çaplı zehirlemelere karşı çünkü cildimiz de zehirden etkileniyormuş. Hal böyle olunca oturduk kafa patlattık. İşgal ettikleri alanları, gezmeyi en çok sevdikleri rotaları belirleyip coğrafi haritalar çıkardık. Stratejilerini çözmeye çalıştık.

Biyolojik incelemeler başlattık,sapır sapır üremelerine bir açıklama getiririz belki diye.. Seçtiğimiz Alfa ve Beta karıncaları fanuslarda besleyip çiftleşmelerini bekledik. Boş... Ya Alfayla Beta birbirinden elektrik alamadılar, ya biz bakarken yapamadılar, ya da kısırdılar, bilemiyoruz. Sonuçta öyle korktuğumuz gibi üremiyorlardı; gece bir koyup sabah kırk almıyorduk yani.

Pet karınca yiyen aramalarına başladık. Güney Amerika'dan filan bakıştırıyoruz. Şöyle acar bir tane                                                                                      getirteceğiz nasipse.


Çalışkanlıklarıyla çocuklarıma örnek göstermeyeceğim bir hayvan artık karınca. Hatta öyle ki, nefret sıralamamda sivrisinekle yarışır hale geldi kör olasıca. Kör demişken, hani kördü lan bunlar? Ayrıca bunların başında kim varsa Leonidas resmen halt yemiş yanında.

Döşemelerin altında kat kat şap beton olduğunu bildiğimize göre temelimizi yediklerinden artık şüphemiz yok. Buradan yetkililere evvelden bildiriyorum: Birgün bizim ev çatadanak çökerse, müteahhitiydi ustasıydı kafa şişirmeyin; bizim altımızı karıncalar oydu.
Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.