21 Eylül 2016 Çarşamba

kafa darlığı



Yaz o kadar da güzel geçmedi.

Hem mikro dünyamda ben, hem sevdiğim insanlar hem de ülkemiz yetişkin acıları çektik. Artık sizinle geyik yapamayacak kadar büyüdüm gibi geldi. Aslında bir sürü komik şey, güzel şeyler vardı ama anlatamadım. Kötü şeylerin önünde gülmek ayıp geldi.

Halbuki sıklıkla yazmak istedim yine. Bir an yazmaya değer bulduğum bi olayın bir saat sonra ne boş olduğunu düşündüm, bir gerekçeye bağlayamadım. (Artık yazamayan, üretemeyen, efendim hayattan beslenemeyen yazar tribinde filan değilim,  bildiğiniz kafa darlığından söz ediyorum) 


Sanki ruhum ömründe yeni bir evreye girdi. Güldüğüm bazı şeyleri şimdi komik bulmuyorum. Üzüldüğüm çoğu şey de çok sıradan. Hiçbir özelliği kalmadı tüm imtihanların, her şey herkese oluyor. 

Hafife almak silahtı oysa; gülmek de ilaç. Önceden insanlar bu halimden ferahlık bulurlardı. Bence artık bu beni olduğumdan 'toy' gösteriyor. Şimdi bir mevzu tartışılırsa alnımı kırıştırıp ciddiyetle tartar gibi yapıyorum; bakıyorum, inanıyorlar.
Yetişkinlik sarıyor bütün evi, etrafımızı. 

Sevmiyorum.

Belki bu yaz boyunca yaptığım en iyi şey kendimi 'sosyal medya'dan arındırmak oldu. Birkaç hafta sonra rastladığım bir arkadaşım ortak bir arkadaşımızın nişan haberini verdi ve ben bunu yüzükler takılır takılmaz internetten öğrenmedim. Normal insanların eskiden yaptığı gibi doğallıkla şaşırdım. 
Gerçi bu durumda mağarada yaşıyormuşumcasına yadırgandım. Ama tatlı bir ilkellik bu. Varsın herkesin hayatına vakıf olmayayım; aynı şekilde, kabuğumda yaşayayım.
Hem insanları arayıp tebrik etme diye bir şey vardı; o zamana kadar fotoğraf altı hayırlıolsuncanımcılardan biriymişim; bundan kurtulduğum için de memnun oldum. 

Ve gerçekler...Yazın onca temenni ve tembihle yolladığım çocuklar bomboş geldiler. Karpuz gibi yatmışlar demek... Pazartesi itibariyle reloading seanslarımız başladı. Döngümüzün ilk haftası 'hayırlı olsun canım'