4 Ocak 2018 Perşembe

Annelik nasıl gidiyor?

Annelik nasıl gidiyor?... Nasıl gidebilir? Bakımsız, sarsak, spontane, şaşkın, coşkun, araştırmacı gazeteci, programsız, pimpirikli...

Hayal ettiğim bazı şeylerden -bebeğim öğle uykusundayken kahvemi alıp blog yazma; pusetine koyup tatlı tatlı gezdirme; öpüp kendiliğinden uykuya yatırma filan- komik denecek hızda, henüz zihnimdeyken vazgeçtim zira cidden komik hayallermiş. Bunlara sonra değiniriz de ben bu soruya çok alınır oldum. Nedense altında inceden bir alay varmış, soranlar bıyık altından gülerek soruyorlarmış gibi geliyor. Hani watssapptaki şu sinsi mor şeytan gibi bir ifade seziyorum sorunun altında. Örneğin öğrencilerim sorduğunda sanki notlarını 100'e tamamlamadıklarım, 1 puanla takdiri kaçıranlar zamanında bana içten içe "Görürsün sen!" demişler de görüyormuşum gibi. Hayat gezdiğim, yediğim, eğlendiğim öpözgür günlerin slipini elime veriyor gibi hissediyorum. İntikam mı alıyorsunuz siz benden!? Tövbe yarabbim! Son zamanlardaki uykusuzluğun da verdiği alınganlıkla karışık paranoyaklık olabilir tüm bunlar.

Hep bir yazma girişimim oldu aslında, bahsetmiştim, ama elim ermedi işte bir türlü. Koca bir hamilelik dönemi geçirdim, keşke iki satır yazsaydım diyorum ama yazamadım. Bebeğim benim başıma gelen en güzel şeyken etrafımda malesef öyle güzel şeyler olmadı. Ailemde, arkadaşlarımda hastalık, ölüm, talihsizlikler oldu. Yazmak içimden gelmedi. Demek ki ben bir yazar olsam acıdan beslenemeyecekmişim. Tüh bana! Goygoycu, geyikçi ben. Tutuldum kaldım.

Neyse gelelim anneliğin nasıl gittiğini biraz daha açmaya. Anneliğin şoku ve yoğunluğuyla kendinden geçmiş klasik, bezgin anne resmi çizmeyeceğim. Bkz:Umutsuz Ev Kadınları/Ceyda Düvenci. Gayet gerçekçi ve yalın bir dille nasıl maymun olduğumu ifade etmeye çalışacağım sadece.

Evet bebeğim öğle uykusuna yatıyor ve ben bu 'fırsatta' üzerimi değişiyor, tuvalete gidiyor, makineye çamaşır atıyor, mutfağı hatta yatağımı topluyorum. 
Hangi yaşta olursa olsun çevrenizdeki doğurmuş kadınların size -özellikle lohusayken- ne kadar gereksiz bilgi, endişe ve hurafe yüklediklerinden bu oturumda bahsetmeyeceğim. Fakat ense tüylerimi dikilten malum birkaç klişe soruya değinelim: 
1-Sütün yetmiyor mu acaba? 
Bebeğin her naneye ağlaması malumunuz, dilimizi anlıyor ama konuşamıyor. Her feryatta sütün sorgulanması kadar insanı yıldıran, memesini açıp üzerlerine fıskiye şov yapmamak için kendini zor tuttuğu başka bir soru daha görmedim. 

2-Ayakta sallamaya mı alıştırdın?
Evet çünkü koltuğa saplanmak, uyuşmalar ve giderek kan dolaşımının durması hep hayal ettiğim şeylerdi. Hayır anlamadığım, siz nasıl uyutuyordunuz Mr. and Mrs.Brown? Montessori beşiklerine yavruyu yatırıyor, öyküsünü okuyup terli alnından öpüp çıkıyor, kocanızla lambader ışığında film mi izliyordunuz? Benim geceler öyle renkli geçiyor ki kocamın ne yattığından ne kalktığından haberim yok ayol! Sabah alarmı erteliyor diye kafasına telefonla vurmak istediğim canım adam, artık uyandığımda gitmiş oluyor. Bıraktığı izleri takip ederek kaçta çıkmış olabileceğini bile anlamaya başladım. Eğer uyuyabildiysek küp gibi uyuyor, sadece yavruya mıyklamasına tepki verebiliyorum ve evet, bu istemsiz gelişiyor. Mıyk sesini duyup davulu duymamak yani.
Velhasıl, benim beybi sallanmadan uyumadı. İstedim ama çok ağladı. Sonra şu uyku eğitimlerini filan ben de araştırdım ama bana göre olmadığına kanaat getirdim. İçgüdülerim "uyut beni anne!" diye ağlayan kırmızı gözlü canım yavruyu alıp sarmalamamı, gerekirse ayağımda sallayarak uyutmamı salık verdi bana. 
Zaten bu iş böyle anladığım kadarıyla. İlk haftalarda yeni alınan bir akıllı telefon gibi, anlamıyorsun, çözemiyorsun. Sonra tıpkı hangi sesin mesaj, hangi zilin arama olduğunu ayırt ettiğimiz gibi yavruşun da çıkardığı her sesin mealine hakim oluyorsunuz. O yüzden hakikaten size anlatılan çoğu 
şey anlamsız. Sizin bebeğiniz orijinal, son sürüm. Ve tüm ihtiyaçları da öyle. Böyle soru ve önerilere fazla takılmadan içinizden gelen sesle bebeğinizi gözlemleyerek ve dinleyerek başa çıkabilirsiniz. 
Hah! Bu engin ebelik malumatımı da sizinle çocuk uyuturken paylaşıyor olmam hayli ironik. Kelin merhemi yok ki işte!

3-Emzik/biberon ver rahat edersin!
Bu tamamen sizin araştırmalarınız neticesinde vereceğiniz karara ve bebeğinizin ihtiyacına göre veya sizin zaman sorununuza göre şekillenecek bir şey, kıçınızın rahatına göre değil.

4-Zeytinyağı sürdünüz mü?
Evet kıçına(pişik), başına(konak), ayağına(gaz) ve dahi ailenin tüm fertlerine...faydası olur diye sürdük. İnternette tek bir sorguyla ulaşabileceğiniz bir bilgiyi on kişiden seksener defa duymak insanda nasıl bir antipati yaratıyor, tarifsiz. Bu antipatiyi şahıslara değil de yağa yöneltebiliyorsak ne mutlu. Sağ salim çıkarız.

Tüm gebelik ve lohusalık dönemimde “Sırf bir tane doğurdum diye millete ebelik taslamayacağıma” söz verdim. Vermesem daha çok anlatacaklarım var.

Eli işte gözü oynaşta denir ya, eğer bir iş yapıyorsam ve o da aynı anda ilgi bekliyorsa yeminle her yerimden ayrı ses çıkarıyorum onu eğlemek için. Hani biri görse, elimde çamaşır mandal, ağzım hebele hübele…Bazen çıkardığım onca aptalca sese, yaptığım manasız yüz hareketlerine dalıp uzuun uzun bakıyor; diyorum ki “Hah, koca bir kahkahayla ödüllendirileceğim şimdi”: bir ağlama kopartıveriyor veya ağzından pırk diye kusmuk geliveriyor. Kendini bozduğunla kalıyorsun öyle. Kendini düğünden sonra vidyolarda izlemekten utandığın anlar bebek eğlendirdiğin anlardır herhalde. Rezillik ya!

Annelik hem içgüdüsel hem de tecrübe edilerek öğrenilen bir şeymiş bence. Öyle basit şeylerden mahrum kalıyor ki insan mesela, başta şaşırıp kaldım. Tuvalete gitmek, duş almak kadar basit bir işi örneğin, ertelemek, planlamak…Çiş planlanır mı be? Bunların yanında kitap okumak gibi işler çok lüks ihtiyaçlar tabi, önce git bir karnını doyur derler adama. Ama dedim ya, tecrübe ederek gününüzü kısmen planlayabiliyorsunuz. Bebeği ayağımda sallıyorsam mesela, kitap, kahve, tırnak kesme, oje sürme, örgü örme gibi pasif işleri bu sırada yapmayı öğrendim.
Yavrucağızım büyüdükçe huyu suyu bir rutine oturmaya başlıyor. Diş çıkarma huzursuzluğu apayrı yorucu bir gündem şu sıra ama yine de işin en manyakça kısmı: hiçbir uykusuz, zırlamalı geceden sonra “Neden anne oldum ki?” diye aklımdan bile geçirmiyorum.
Bezgin değilim, umarım hiç olmam. Yeri gelmişken bezmeyişimde rolü büyük olan annelerime teşekkürü borç bilirim. Yalnızlık perişanlık. Annelerinizi sevin, desteklerini isteyin.

Ya! Annelik şimdilik böyle işte!








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.