7 Aralık 2011 Çarşamba

akmış rimel klişesine yeni bir soluk

Birkaç gündür üç tarafı denizlerle çevrili ülkemde su sıkıntısı çekiyorum, bireysel, mikro bir sıkıntı tabi bu. Eve damacana su söylediğim adamla randevu konusunda bir türlü hem fikir olamadığımız için, bir iki gün pet şişeye talim ettik. Randevu diyorum çünkü benim evden ayrılış ve eve dönüş zamanlarımı ısrarla soran, duyarlı bir adam dükkan sahibi. Ona göre getirecekmiş suyumu, velhasıl denk getiremedik bir süre. Dükkan da benim evimin üç apartman yanı bu arada. 


Derken geçen akşam yeni bir girişimde bulundum, iş çıkışı aradım. Yoğunlarmış. "Beyefendi 3 gündür söylüyorum, getirmeyecekseniz söyleyin de başımın çaresine bakayım." diye "atarlandım". Başının çaresine bakmak...Çok vurucu olmuş, sanki mahrumiyet bölgesindeyim; aşağısı market, sağım büfe, solum Migros...Neyse, olsun.


Saatler geçti gelen giden yok, e adamlar koca İstanbul'a bir başlarına servis yapıyorlar, o kadar gecikme olur tabi, bir de taa nereden geldiklerini ekle. Evet...


Sanki misafir bekliyormuşum gibi de bir türlü rahat edemedim kendi evimde. Makyajımı da silmedim. Televizyonu kurcalıyorum. Oyalanıyorum. Banyo ihtiyacım var ama kara bahtım kör talihimden öyle eminim ki biliyorum, banyoya girdiğim anda kapı çalacak. Akşamın 9'unu da ettikten sonra umudu kestim. 
Sonra saat 9 buçuğu geçiyorken kapı çaldı. Ne kadar duyarlılar ya, utandım kendimden bir kez daha. Adamlar kurudum kaldım diye akşam akşam su getirmişler bana. Otuzlu yaşlarda ufak yapılı bir adama açtım kapıyı, adamın yüzü değişti birden. Böyle çekingen bir hal aldı. Ben de gecikmeden ötürü bir mahcubiyet pozu bu herhalde diye düşünerek, telefondaki atarımın da hala etkisinden kurtulamadığım için hiç yüz vermedim, donuk donuk bakıyorum kapı aralığından. Uzattım parasını. Adamın yüzü daha da karardı. Böyle bir keder, Allah'ım ben şimdi n'apacağımlar, ezilmeler büzülmeler... 
N'oluyo be derken ben o birkaç saniyede, adam: 
"Abla ya kusura bakma n'olur da, suya zam gelmiş de..." 
dedi. O "de" sayfa sayfa özür dileme yerine geçiyor zaten, belli. Hatta ikna olmamamdan ya da üstüne sıçramamdan korkmuş olacak ki, cebinden bir tomar para çıkardı ve: 
"Az önce de bir yerden yirmi lira verdiler abla, bak para üstü bu da..." 
Yani yalan söylemesinin imkanı yok. Elli kuruşa müdana edecek bir sıfat var demek ki bende. İçten içe buna içerlerken, öte yandan tavrımı değiştirmemeye karar veriyorum. Mesele para değil, memnuniyetsizliğim bu gecikmeden dolayıdır havası verdiğim sesimle adama, "Allah Allah daha bir kere bile su söylemedik bu neyin zammıymış hemen" vb. birkaç cümle sokuşturuyorum. Bu diyaloglar birkaç saniye içinde akıp giderken adam da, benim her çıkışmamda karşı komşunun kapısının oraya doğru geriliyor usulca. Anlam veremediğim bir biçimde tedirgin kapıyı açtığımdan beri. Hasta mıdır nedir, çattık diye düşünüyorum hala kafamda...Vedalaşıyoruz nihayet. Yere yatırıp yuvarlayarak mutfağa soktuğum damacanadan ilk suyumu afiyetle içiyorum. 

Tamam, kriz bitti, daha bir kaç hafta işim olmaz adamla...

Dakikalar sonra lavaboya giriyorum, aynadaki buhar gitmiş.
Yüzümü görüyorum. Sonra bu yüzle kapı açtığım aklıma çat! diye düşüveriyor. Kısa bir an için bilincim kapanıp tekrar açılıyor. Ama şimdi bütün taşlar yerli yerinde.

Makyajla banyoya girmişim, suratımı da bir güzel çitilemişim, böyle kaşlardan yanaklara kadar akmış zifir gibi, oh, yol yol. Göz çukurlarım tamamen siyah zaten. Panda gibiyim özetle. 

Şok geçtikten sonra, zil çaldığı andan itibaren yaşananlar bir kez daha geçti gözümün önünden; artık hepsi bir anlam ifade ediyordu neyse ki. Tüm o gerilim... Tanrım. 

Kendime çok gülerim ben, dangalaklıklarım bitmez. Ama uzun zamandır dövüne dövüne güleceğim bir şekilde saçmalamamışım belli ki. 

Hayret ve merak ettiğim birkaç şey var: Nasıl bu kadar boş bulunabildim? Bir makyaj ürünü nereye kadar waterproof olabilir? O adam gerçekten ne düşündü? Eroinman olduğumu mu? Ne çekip de bu hale geldiğimi mi? Koca dayağı yediğimi mi? Bence koca dayağı yiyen eroinman bir pandaydım, komboydum.













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.