19 Aralık 2011 Pazartesi

mutlu doğum haftam

Bir ağrıyım şu anda annemin leğen kemiklerinde, sızım sızım. Tam omuriliğinin orta yerinde bir dikenim, oturtmuyorum, yatırmıyorum, dikiltmiyorum. Kasıklarında sızıyım, her soluğunda gırtlağına basan. Karnındaki bebeğim. İki gün daha buralardayım. 
Babamın olsam olsam kalbinde bir ağrıyımdır. Onun o alışılmamış heyecanının gerdiği müşfik baba yüreğinde. 

Annem henüz bilmiyor, dünya var olalı beri neredeyse her kadının başına gelenin kendi bedeninde nasıl bir ıstırabı getireceğini. Maşallah, bütün erkek yazarların, hamile karakterlerinin doğum anlarını yazarken ayan beyan, yaşarmışcasına, deneyimlemişcesine tasvir ettikleri doğum ağrıları, böylece dile düşmüş, herkeslerce eksiksiz tarif olunan bir acı olmuştur; ama gene de herhalde her kadın için daima paylaşımsız bir acı olmalı.

Bugün kar yağmaya başlayacak. Günlerce sürecek, gökyüzü bembeyaz olacak, yağmurlu günlerin grisi bitmiş, yazlıkları dolaba kaldırmış dallar şimdi kar alacaklar omuzlarına, sıkı sıkı sarınıp bürünecekler. Ne var ki rüzgar da sertleşmeye, yerine tam oturmayan ahşap pencerelerden sızıp, tüllerimizi havalandırmaya başlayacak.
Kar yolları dolduracak, köylere ulaşım kapanacak. Benim evim neyse ki  köyde sayılmaz, ama mahallenin ebesi ulaşım engelinden yine de etkilenecek. Babam ona ulaşmakta neredeyse gecikecek.

İki sabah geçecek. Annem her sabah beni bekleyecek, sonra annemin karnını ağrıtacağım. Teyzem hemen yetişecek, babaannem de. Bir takım komplikasyonlar (bayılıyorum şu lafa) olacak, başka ebe aranacak, tırsılacak, endişelenilecek...Annemi perişan etmiş de olsam, doğacağım. Pek sevinecekler. Ne demekse, ilk göz ağrısı diye sevecekler beni. Birkaç gün sonra annem, babam, sımsıkı kundaklanmış ben; perişan bir fotoğraf karesinde doğumumun hem kederli hem neşeli yanlarını suratlarımızda yansıtarak ölümsüzleştireceğiz.


Bir Tristram Shandy vakası olsaydım ben de keşke. Ah, ne mükemmel! Babamı, sevildiğimi, öpüldüğümü, karşımda durup gülen gözleriyle aptalca sesler çıkaran yetişkinleri keşke bilebilseydim demiştim. Böyle varsayımlara mecbur olmasaydım. Size kendi doğumumu gerçekten kendim anlatabilseydim. Ancak malumunuz öyle olmuyor işte bu işler. Baş rolünde sadece kendiniz olduğunuz, üstelik de hayli sükse yapan bir filmin detaylarından sizin haberiniz bile olmuyor. Sen ancak bağır çağır, altını pisle. Peh! Yaşamak deniyor buna.

Derken, o anın üstünden yirmi üç sene geçivermiş. Bir doğum günümün daha arifesindeyim. Her sene kendime bir kaç soru sorarım, o uzuuun gecede. Düşünecek de cevabını verecek de uzunca bir zamandır ne de olsa. Sırf bu iç hesaplaşma, ibreleri sıfırlama anı için bile heyecanlanıyorum her defasında.


Gel gelelim bu sene yıllık seremonimi gerçekleştirmem için fiziki şartlarım yeterli değil. Etrafım arkadaş dolu değil bir kere. Kar da yok, karı geçtim doğru düzgün soğuk bile değil hava. Ne şapşal doğum günleri geçirdim, ne komik, ne keyifli, vs.  Hele geçen yıl ki, bir hafta önce başladı mutluluk hormonlarım çıldırmaya. Kutlu doğum haftası ilan etti Onur, her gün güzel bir şey oldu, doğduğumda zirve yaptık çok şükür; şımarık bir şey oldum. İlgi arsızı. Şükürsüz de değildim ancak. 
Var olduğum müddetçe niceleri de olacaktır. Bu yılkini de artık ileride acısı da suyu da çıkarılmak üzere kaydederim deftere.

Salakça diyorlar, insan yaşlanıyor diye kutlar mıymış şeysini biliyorsunuz siz de. Halt ediyorlar bana kalırsa. Ben de yaşlanmaktan, geçmişe bakıp her şeyi gözden geçirmenin daha uzun zamanımı alacağı anı yüklü o yıllardan manyak gibi korkan biri olarak; zamana pek laf etmiyorum bu konuda. Varsın aksın. Ben "her yaşın ayrı güzelliği var"cılardanım.

Ya da ben böyle bol keseden atıyorum da atıyorum ama henüz endişelenecek bir şey olmadığındandır belki. Annem tuzlayalım da kokma, jelatinleyelim de hava alma gibi acayip şakalar yapıyor bazen, belki de hakikaten var bir bildikleri.

Annemle bağımı yirmi üç sene önce kesmiş olmalarına rağmen, zaman ilerledikçe benim ona bağım daha da güçlü bir hal alıyor. Doğarken ters mi geldim nedir, büyüdükçe daha müstakil bir insan olacağım yerde...

Mutlu doğum haftamın resmen ilanıdır bu. Ofiste, yine akşam çayının sonunu haşlayarak elde ettiğim bu berbat çayı, "older but not a bit wiser" olacağımı iyi bildiğim nice muhtemel yıllarımın şerefine kaldırıyor ve fondipliyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.