22 Aralık 2011 Perşembe

Maya'sı Bozuklar

Ohh, sıcak sıcak, tazecik anlatayım hemen, unutmadan.

Dün doğurulduğum gündü; ya da yumurtadan çıktığım, veya cikletten, bundan çok da emin olamıyorum aslında bazen.
Ne kadar önemsiyor insan kendini demek ki. Çok üzüldüm sabah, yıllardır alıştırıldığım doğum günlerimi özlediğim ve bugünden bir beklentim olmadığı için; silik silik işe gidip kutlama mesajlarıma cevap yazıp, akşam da eve dönecektim. Gene güzel geçecekti elbet ama bildiğim gibi değil.

Tam böyle olmadı, her şey inanılmaz derecede yumuşak, hafif, pürüzsüz devam etti. Ofiste sıfır gerilim, işverenimiz (patron demekten nefret ediyorum da) bile bir şakacı, bir muzip...Kafayı yemeniz için yeterli bir nedendir nitekim bu.

Uzaktaki arkadaşlarımdan mesajlar aldım, hem buruluyor insan hem çok mutlu oluyor. 
Ofiste organize olunmuştu bile ki asla aklıma gelmezdi. Akşamında da şenliklere devam ettik. Atraksiyonsuz olur mu, olmaz. Takside telefon düşürdük. Nasıl bir track geldi ki o an bize; elimizdeki telefonla taksideki telefonumuzu aramak aklımıza gelmedi de, başka taksiye binip taa bindiğimiz ilk durağa dönüp adamı sormak gibi kompleks bir şey düşündük. Tamam itiraf edeyim, bu gerzek fikir benden çıktı. Çok pratik zekalıyım ayol.
Hadi öbür salaklığımı da söyleyeyim, madem bu kadar yolunu yaptık. Sinemaya gittik, doğum günümde Sümela'nın Şifresi'ni izledim. Siz gitmeyin. Bu kadar. 

Doğum günlerimde benim ve artık tayfam için de klasikleşmiş bir ritüel vardır: çilekli pasta.
Hikayesi annemle bağlantılıdır. Ben çocukken, ya da evden ayrılmadan evvel, hemen hemen her 21 aralık nasıl oluyorsa okul gününe denk geliyordu. Eve geldiğimde dolapta yuvarlak alüminyum tepside, annemin fırını yüzünden ortası hafif tümsek olmuş pandispanyanın üzerinde kar beyaz krema, spatulayla özenle düzeltilmiş, ortadaki o bombeden başlanarak dışa doğru intizamlı dizilmiş çilek dilimleri. İçinde de her katta çilekler, bolca krema. En büyük ve en güzel çilekler hep o bombede olurdu. Ama bizim kenarları yiyip o bombeye ulaşmamız bir iki gün alıyordu, çilekler biraz pörsür gibi olurlardı. Niye öyle yapardı annem bilmem. Alıştığım ve alışmaktan memnun olduğum için hiç sorgulamadığım bir detaydı demek ki bu.
Ben bu pastadan tayfama ne zaman, nasıl bir özlemle bahsettim bilmem, inanın hiç hatırlamıyorum. Ama ondan sonra tüm yaş günlerimde beni birbirinden güzel çilekli pastalarla kutladılar. Ben doğmadan çilekli pasta yenmez, çilekli pasta gelmeden ben doğmam gibi bir hal aldı; mutluluktan ölecek gibi olmamdan başka hiç bir şikayetim yok.

Başka her şey bana kalsın ama sizinle annemin mesajını paylaşayım.
Öncelikle, on sekizinciden itibaren annemlersiz kutluyorum yaş günlerimi ve annem adet edindi, her yıl o gün bana, o günden beri kaç sene geçtiğini vurgulayarak bir kutlama mesajı atar. Bu yılki:

"23 yıl önce bugün Allah bana seni emanet etti, ben bu emaneti gururla büyüttüm, çok mutluyum. Allah herkese senin gibi evlat versin, kutlu mutlu umutlu ol. Sevgiyle öptüm."



Kuzey Koreli liderlerinin ardından günlerce manyakça ağlayıp dövünen şu Koreliler gibi, dün de benim için, benim ülkem çapında histerik gülmeler, içten kutlamalar görüldü. Aferin.  Zaten seneye görür müyüz bilmem gençler. Mayalara bakarsak, bu sene son pastamızı yedik gibi bir his var içimde. Şu gencecik yaşımda nasıl telaşa gama salıyorlar insanı, eşşek herifler. Bir hayırlı şey de söyleyen olmamış. Biri de deseymiş ya, "biz daha bilemiyoruz tabi, sonuçta meyanla baldıranla falan da bir yere kadar, ama çok ilerledik, bir gün gelecek tüm dahili illetlere (henüz adına kanser denmedi tabi) çare bulunacak" filan. Hep böyle bir gerilim, bir negatif haller...


Sevilmek güzel şey velhasıl. Sizin de seveniniz, hatırlayanınız, kutlayanınız çok olsun, benden beter olun, içiniz bayılsın sevgiden, mutluluktan fenalık gelsin! Hepinize teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.