23 Aralık 2011 Cuma

soymuk borusu

Boş zaman ne kadar da kıymetli bir armağan... Ele geçirdikleri böyle vakitleri bazı insanlar ne kadar kaliteli, ne kadar dolu geçirir. Ah, normal insanlar. Makaleler, kitaplar okur, gündemi takip eder, ev işleri yapar, haybeden zamanımızı alan ayak işlerini hallederler falan...

Ama ben! Ben ne gudubetim ben!

Allah beni aylak bırakmasın, bir faydalı şeye gitmiyor elim de aklım da.
Ergen gibi davranıyorum bugün resmen. Aptal aptal şeyler araştırıyorum internetten. Normalde hiç ilgilenmeyeceğim çöp bilgiler. Hani az daha cıvısam Justin, Blues resimler filan indirip wallpaper yapacağım. İyice bozdum. Önünü alamıyorum.

İçeride vicdanım diyor ki: 
Be salak kızım! Hazır hava bozuk, aklın sokakta değil. İş güç tenha, vakit bol, ne demeye ciddi bir şeylerle uğraşmıyorsun. Sınavların gelecek, otur iki ticaret bilgisi, iki terim, bişey öğren; haberleri didikle, yetişkin gibi davran ne bileyim. Elin oğlu sen burcunu okurken projeler geliştiriyor; sen karnabahar au gratin tarifini öğrenirken elin kızları toplantılarda salınıyorlar...

Yok ben bunu dinlemedim. Birkaç Sarkozy haberi, biraz dahili gündem, tamam.
Burnumun içinde aylar önce çıkan sivilce aklıma geldi, merakıma hasıl oldu, ay nasıl meraklandım anlatamam. Bilim dedin mi zaten benim için akan sular durulur, tanıyanlar bilir, hemen açtım burun iltihabı, yarası vs. ne varsa maşallah, öğreniverdim.
Ağrılı adet görme (dismenore diyoruz, bilelim, yarışmalarda falan sorarlarsa) de araştırdıklarım arasında. 
Geçenlerde bir ayakkabım parmağıma vurup yer etmişti, izi kaldı sanki. Ya durur muyum, hemen açtım ne gibi uygulamalar, pratik çözümler geliştirilir, buldum.
Fasulyeye niye şeker atılır, Louvre müzesi Paris'in neresinde kalır ve içinde tam olarak neler var, çay lekesi deterjansız nasıl çıkarılır gibi meseleleri öğrendim. Atmosferle mavi gökyüzünün bağlantısını da hatırladım bir daha. Fahrenheit termometresindeki donma ve kaynama noktalarını da unutmuştum, o da iyi oldu. Bilime adamışken kendimi (!) orta okuldan "soymuk borusu" diye absürd bir şey kalmıştı aklımda, bu bilgiyi de parlattım. Bir de ünlü İtalyan aileleri merak ettim. 

Orta çağ da bayınca yine kendime döndüm. Vücut kitle endeksimi bilmediğimi fark ettim. Aman Allahım! Hemen hesapladım. İdeal kilom 58 olmalıymış, doğrudur, söz vermeyeyim, kısmet. Vücut yüzey alanım 1,68 m2

Ve en güzeli: yağsız vücut ağırlığım 47 kg imiş. Yani? Bu ne uçurum? Fok muyum ben be!? Fok muyum!?

Sahiden bilmiyorum beynime ne kaçmış, bakmayın öyle.
Sanki içeride bir kurtçuk var, zihnimde fır dönüyor, değdiği her yerde başka ve bir öncekinden bağımsız bir düşünce bitiveriyor. Bu, kafamın çok çalıştığı anlamına gelmiyor ne yazık ki. Düşündüklerime bakarsak...

Acaba "Bak gör!" mü diyor bugün yaptığım her şey bana? 
"Bak gör tatlım, sen ev kadını olacaksın işte. Şu meraklarına, şu boş zaman değerlendirme şekline bak. Sen istedin böyle olmasını. Güneş istemeyen kış bitkilerini araştıracağın yerde iki girişkenlik gösterip birkaç fikir geliştirseydin, belki güne değil de işe gitmek için giyiyor olurdun bugün bu süper ince, lycralı ten çorabı. Canım benim. Yaşından dolayı belki şimdi değil ama, ileride evlilik programları seyredeceksin. Hatta kendine hiç kondurmuyorsun tabii ama mutsuz bir evliliğin, hayatın olursa, Flash Tv'de Yalçın'ı bile izlersin. Günlere de gideceksin muhtemelen." 

Ama tabi, siz ne de olsa milenyumda yetişmiş, bir kuşak önceye bakarak epeyce okumuş yazmış, şuurlu ve kültürlü kadınlarsınız. Artık çay değil kahve türevleri, sini sini pasta börek değil daha bilinçli patisserie tüketeceksiniz. Okuduğunuz kitaplardan bahsedeceksiniz, ya da takip ettiğiniz yazarlardan. Bu da vicdanınızın bir köşesine çöreklenip, sizi içten içte "okudun okudun ama pek de bir iş tutmadı elin, evinin kadını oldun paşa paşa" diye kemiren sesi biraz olsun susturabilecek; boş da değilsiniz işte, dünyadan, siyasetten, hayattan haberiniz var."

Bilmiyorum. Bu histeri geçicidir belki, umarım, sadece bugüne has bir şapşallıktır. 
Kendime katacağım bu süper gerzek bilgi(!)lerden daha fazlası olmalı. Yani ne bileyim, rinit, Mediciler, soymuk borusu...
Bu arada soymuk borusu, nam-ı diğer Floem, fotosentez neticesinde üretilen organik maddeleri, bitki daha sonra yeni sürgünler verirken kullansın diye depoya taşıyan kanalcıklardı.
Ya...

Ama hadi kabul edin. Soymuk borusu çoğunuzun bilmediği bir şeydi, keratalar, artık biliyorsunuz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.