Annelik nasıl gidiyor?... Nasıl gidebilir? Bakımsız, sarsak,
spontane, şaşkın, coşkun, araştırmacı gazeteci, programsız, pimpirikli...
Hayal ettiğim bazı şeylerden
-bebeğim öğle uykusundayken kahvemi alıp blog yazma; pusetine koyup tatlı tatlı
gezdirme; öpüp kendiliğinden uykuya yatırma filan- komik denecek hızda, henüz
zihnimdeyken vazgeçtim zira cidden komik hayallermiş. Bunlara sonra değiniriz
de ben bu soruya çok alınır oldum. Nedense altında inceden bir alay varmış,
soranlar bıyık altından gülerek soruyorlarmış gibi geliyor. Hani watssapptaki
şu sinsi mor şeytan gibi bir ifade seziyorum sorunun altında. Örneğin
öğrencilerim sorduğunda sanki notlarını 100'e tamamlamadıklarım, 1 puanla
takdiri kaçıranlar zamanında bana içten içe "Görürsün sen!" demişler
de görüyormuşum gibi. Hayat gezdiğim, yediğim, eğlendiğim öpözgür günlerin
slipini elime veriyor gibi hissediyorum. İntikam mı alıyorsunuz siz benden!?
Tövbe yarabbim! Son zamanlardaki uykusuzluğun da verdiği alınganlıkla karışık
paranoyaklık olabilir tüm bunlar.
Hep bir yazma girişimim oldu aslında,
bahsetmiştim, ama elim ermedi işte bir türlü. Koca bir hamilelik dönemi
geçirdim, keşke iki satır yazsaydım diyorum ama yazamadım. Bebeğim benim başıma
gelen en güzel şeyken etrafımda malesef öyle güzel şeyler olmadı. Ailemde,
arkadaşlarımda hastalık, ölüm, talihsizlikler oldu. Yazmak içimden gelmedi.
Demek ki ben bir yazar olsam acıdan beslenemeyecekmişim. Tüh bana! Goygoycu,
geyikçi ben. Tutuldum kaldım.
Neyse gelelim anneliğin nasıl
gittiğini biraz daha açmaya. Anneliğin şoku ve yoğunluğuyla kendinden geçmiş
klasik, bezgin anne resmi çizmeyeceğim. Bkz:Umutsuz Ev Kadınları/Ceyda Düvenci.
Gayet gerçekçi ve yalın bir dille nasıl maymun olduğumu ifade etmeye
çalışacağım sadece.
Evet bebeğim öğle uykusuna
yatıyor ve ben bu 'fırsatta' üzerimi değişiyor, tuvalete gidiyor, makineye
çamaşır atıyor, mutfağı hatta yatağımı topluyorum.
Hangi yaşta olursa olsun
çevrenizdeki doğurmuş kadınların size -özellikle lohusayken- ne kadar gereksiz
bilgi, endişe ve hurafe yüklediklerinden bu oturumda bahsetmeyeceğim. Fakat
ense tüylerimi dikilten malum birkaç klişe soruya değinelim:
1-Sütün yetmiyor mu
acaba?
Bebeğin her naneye ağlaması malumunuz,
dilimizi anlıyor ama konuşamıyor. Her feryatta sütün sorgulanması kadar insanı
yıldıran, memesini açıp üzerlerine fıskiye şov yapmamak için kendini zor
tuttuğu başka bir soru daha görmedim.
2-Ayakta sallamaya mı
alıştırdın?
Evet çünkü koltuğa saplanmak,
uyuşmalar ve giderek kan dolaşımının durması hep hayal ettiğim şeylerdi. Hayır
anlamadığım, siz nasıl uyutuyordunuz Mr. and Mrs.Brown? Montessori beşiklerine
yavruyu yatırıyor, öyküsünü okuyup terli alnından öpüp çıkıyor, kocanızla
lambader ışığında film mi izliyordunuz? Benim geceler öyle renkli geçiyor ki
kocamın ne yattığından ne kalktığından haberim yok ayol! Sabah alarmı erteliyor
diye kafasına telefonla vurmak istediğim canım adam, artık uyandığımda gitmiş
oluyor. Bıraktığı izleri takip ederek kaçta çıkmış olabileceğini bile anlamaya
başladım. Eğer uyuyabildiysek küp gibi uyuyor, sadece yavruya mıyklamasına
tepki verebiliyorum ve evet, bu istemsiz gelişiyor. Mıyk sesini duyup davulu
duymamak yani.
Velhasıl, benim beybi
sallanmadan uyumadı. İstedim ama çok ağladı. Sonra şu uyku eğitimlerini filan
ben de araştırdım ama bana göre olmadığına kanaat getirdim. İçgüdülerim
"uyut beni anne!" diye ağlayan kırmızı gözlü canım yavruyu alıp
sarmalamamı, gerekirse ayağımda sallayarak uyutmamı salık verdi bana.
Zaten bu iş böyle anladığım
kadarıyla. İlk haftalarda yeni alınan bir akıllı telefon gibi, anlamıyorsun,
çözemiyorsun. Sonra tıpkı hangi sesin mesaj, hangi zilin arama olduğunu ayırt
ettiğimiz gibi yavruşun da çıkardığı her sesin mealine hakim oluyorsunuz. O
yüzden hakikaten size anlatılan çoğu
şey anlamsız. Sizin bebeğiniz
orijinal, son sürüm. Ve tüm ihtiyaçları da öyle. Böyle soru ve önerilere fazla
takılmadan içinizden gelen sesle bebeğinizi gözlemleyerek ve dinleyerek başa
çıkabilirsiniz.
Hah! Bu engin ebelik malumatımı
da sizinle çocuk uyuturken paylaşıyor olmam hayli ironik. Kelin merhemi yok ki
işte!
3-Emzik/biberon ver rahat
edersin!
Bu tamamen sizin
araştırmalarınız neticesinde vereceğiniz karara ve bebeğinizin ihtiyacına göre
veya sizin zaman sorununuza göre şekillenecek bir şey, kıçınızın rahatına göre
değil.
4-Zeytinyağı sürdünüz mü?
Evet kıçına(pişik),
başına(konak), ayağına(gaz) ve dahi ailenin tüm fertlerine...faydası olur diye sürdük.
İnternette tek bir sorguyla ulaşabileceğiniz bir bilgiyi on kişiden seksener
defa duymak insanda nasıl bir antipati yaratıyor, tarifsiz. Bu antipatiyi
şahıslara değil de yağa yöneltebiliyorsak ne mutlu. Sağ salim çıkarız.
Tüm gebelik ve lohusalık dönemimde “Sırf bir tane doğurdum diye millete
ebelik taslamayacağıma” söz verdim. Vermesem daha çok anlatacaklarım var.
Eli işte gözü oynaşta denir ya, eğer bir iş yapıyorsam ve o da
aynı anda ilgi bekliyorsa yeminle her yerimden ayrı ses çıkarıyorum onu eğlemek
için. Hani biri görse, elimde çamaşır mandal, ağzım hebele hübele…Bazen
çıkardığım onca aptalca sese, yaptığım manasız yüz hareketlerine dalıp uzuun
uzun bakıyor; diyorum ki “Hah, koca bir kahkahayla ödüllendirileceğim şimdi”:
bir ağlama kopartıveriyor veya ağzından pırk diye kusmuk geliveriyor. Kendini bozduğunla
kalıyorsun öyle. Kendini düğünden sonra vidyolarda izlemekten utandığın anlar
bebek eğlendirdiğin anlardır herhalde. Rezillik ya!
Annelik hem içgüdüsel hem de
tecrübe edilerek öğrenilen bir şeymiş bence. Öyle basit şeylerden mahrum kalıyor
ki insan mesela, başta şaşırıp kaldım. Tuvalete gitmek, duş almak kadar basit
bir işi örneğin, ertelemek, planlamak…Çiş planlanır mı be? Bunların yanında
kitap okumak gibi işler çok lüks ihtiyaçlar tabi, önce git bir karnını doyur
derler adama. Ama dedim ya, tecrübe ederek gününüzü kısmen
planlayabiliyorsunuz. Bebeği ayağımda sallıyorsam mesela, kitap, kahve, tırnak
kesme, oje sürme, örgü örme gibi pasif işleri bu sırada yapmayı öğrendim.
Yavrucağızım büyüdükçe huyu suyu bir rutine oturmaya başlıyor. Diş
çıkarma huzursuzluğu apayrı yorucu bir gündem şu sıra ama yine de işin en
manyakça kısmı: hiçbir uykusuz, zırlamalı geceden sonra “Neden anne oldum ki?” diye
aklımdan bile geçirmiyorum.
Bezgin değilim, umarım hiç olmam. Yeri gelmişken bezmeyişimde rolü
büyük olan annelerime teşekkürü borç bilirim. Yalnızlık perişanlık.
Annelerinizi sevin, desteklerini isteyin.
Ya! Annelik şimdilik böyle işte!