17 Ekim 2019 Perşembe



Yakın geçmişe kadar çalıştığım her işte, okuduğum her kitapta, yaptığım her seyahatte ve kalkıştığım her işte hem maddi hem manevi olarak ne kazandığıma odaklandım. Ne alıyorum? Ne benim oluyor? Kaybettiğim zaman, para, yaş vs. bunlarla ilgilenmemiştim. Artık bir gelir gider tablom var.

Oğlum doğduktan 1 yıl sonra, çoğunlukla zorunluluktan işe geri döndüm. Çok iyi geleceğini sanmıştım. Dönmeye ihtiyacım vardı çünkü oradan beni o güne kadar tatmin eden pek çok şey ‘alıyordum’.

Sonra ev sürecinde bunaldığımı sandığım pek çok hissi özlemeye başladım. Oğlumun uyanışını görmemek; ardımdan ağlamasını duymak, henüz ağzından çıkamayan kelimelerini gözlerinde okumak canımı acıtmaya başladı. Şen bir kahkahanın yüzde bir anda donup solmaya başlaması, perde perde ağzının kenarlarında üzüntüye dönüşmesi gibi. ‘Çalışıyorum, üretiyorum, faydalı oluyorum’cu beynimi ‘peki neyi kaçırıyorum? Neye zarar veriyorum?’lar kemirmeye başladı.

Bu bakteriler oradan kalbime yürüdü. 2. yılımı çalışıyorum. Oğlum üzgün başladı seneye. Benim de içim hep üzgün. Ancak bunu yaşayan sadece ben değildim. Kaldı ki bakıcımız annelerimiz, daha güvenli bir terk ediş olamazdı. Sonra çalışma saatlerim çok iyi denebilecek kadar iyi. Mesafeler çok sorun değil.

Ancak her evden çıkış çıkıştı işte…

Okuldan gelmem onun için ‘saat 4’ oldu demek. Eve döndüğümde kapıyı özellikle onun açması için tıklatıyorum. Kapının ardından sesi geliyor: ‘saat 4 olduuu!’, ‘annem geldii!’ Gözlerimiz karşılaştığında önce aşırı mutlu oluyor; sonra bensiz geçirdiği saatlerin acısını çıkarmak istercesine önce ‘seni sevmiyorum anne’ diyor. Bazen bunu birkaç tokat ya da saç çekiştirme takip ediyor. Ben her seferinde bütün kalbimle ‘tamam olsun, ben seni çok ama çok seviyorum’ diyorum. Sonra o da sevdiğini söylüyor, sarılıyoruz ve huzur buluyor. Oynarken boğuşmazsak olmuyor. Alt üst yerlerde yuvarlanmalar, bağrışmalar... Bu bana filmlerde gördüğümüz aşırı şiddetli kavgaların birden tutkulu bir birleşmeye dönüşmesini hatırlatıyor. İkimiz de günle hesaplaşıyor, kötü duygularımızı temize çekiyoruz.

Artık gözleriyle konuşmuyor. Gördüğünüz gibi, ok gibi fırlatıp kılıç gibi indirdiği kelimeleri var.

Hep duyduğumuz ‘çocuk o’ bahanesine hiç bu kadar sığınmak istememiştim. Ama yine de mantıklı olmaya devam ediyorum. Ben anneyim, o çocuk. Durumun farkındayım. Tüm zamanımı ona vermeye özen gösteriyorum. Bu eksiğini gidermez mi? Açığımızı kapatmaz mı?

Dün gece yanıma aldım. 3 civarı rüyasında ‘Anne okula gitme!’ deyip sağına döndü.

Şimdi bugün nasıl bitecek?

Bu hislerle işime odaklanırken beynimin suyu çekilip büzüşüyor. Bilmem kime ne kadar faydam oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.