14 Nisan 2013 Pazar

parlak(!) fikrim var

Ben neden yazmadım ne vakittir biliyor musun? Sıradanlıktan. Vallahi. Yoğunluktan, işten güçten bilmem ne dedim de kendimi yemeye çalıştım. Olay açıktı: hayatım sıradan. 

Ev hayatımda bir hareket yok hadi tamam; emekli baba, ev hanımı anne ve 'hocanım' üçgeninde, ikindi çayları ve pazar kahvaltılarından öte çok fazla bir şey istemiyoruz hayattan; ancak keşke sokaklarda, şu şehirde bir canlılık olsa diyorum bazen. 

Canlılık derken, sokaklarda çıplakmışcasına alışveriş yapan çılgın kalabalıktan bahsetmiyorum. Anketör gençler bile yok burada. Eylem yapan yok, bir şey tanıtan yok, saat soran, yol soran yok, turist yok, cool gençler yok, eşantiyon dağıtan yok, sokak satıcısı yok. Ancak -rastlarsan- iki üç İngilizce kursu ya da sir ağda salonu el ilanı dağıtan hödük... 

Son aylarda canımı çok pis sıkan bir şey var: Artık hayattan soğumadan bir çift çorap bile alamıyorum. Mağazalar hep dolu, kasalar hep kuyruk. Herkesin her şeye her zaman ihtiyacı olmasından yoruldum!

Ödüm patlıyor bazen, bir pantolona uygun gömleğim olmayacak da çıkıp almak zorunda kalacağım diye. En kısa nereden dönerim, en yüksek olasılıkla nerede bulurum gibi düşüncelerle, sırf dolaşmak eziyetinden kaçınmak için ilk bulduğumu aldığım oluyor. Ben de alışverişe çıkmak, deneyip çıkarmak, fermuar yarı açık halde kabin beklememek istiyorum. Kahretsin ki her sefer bir eziyet oluyor.

Ayrıca şişman kadınların tayt giymesinden, leopar takıntısından, herkesin eye-liner çekmesinden bıktım. Kazık sokmak moda olsa sokacak insanlarla yaşamaktan, sohbetlerinden yoruluyorum. Başka şehirlerde durum ne bilmiyorum ama bu şehrin insanı ya görgüsüz, ya sonradan görme; kimse "alışveriş bir ihtiyaç" geyiği yapmasın.

Keşke şehirde manyaklıklar olsa... (Gerçi ben çocukken de böyle sürekli şikayet etmiştim; burası çok sıkıcı ot bok diye de sonra deprem olmuştu, manyaklığın kralını görmüştük böylece. Hayırlısı.)

Mesela bir proje yapılsa, sosyal farkındalık şeysi, ne dersen artık...

Ben böyle bir projede olsam, bir mağazanın vitrinindeki tüm mankenleri soyar, sadece şeylerine koca birer incir yaprağı takar, kenarlarına da markalarını asardım. Delirdik!, İndiriyoruz! gibi yazılar da yazardım belki vitrine.

Giyinmek; yani böylesine detaylı, civcivli, zorlu, kurallı, sidik yarıştırmalı şekilde giyinmek bu kadar önemli bir şey mi? İncir yaprağı  harika bir reklam filmi fikri olmaz mıydı? Vitrinimi görseniz bir saniyeliğine elinizdeki çantalara bakıp gülmez miydiniz? Art arda dizi izlemekten morona bağlamışken, o anda giren reklam kuşağında bu reklamı izleseniz mesajı hemen almaz mıydınız? Ya da ben şu an yaratıcılığı gerzeklikle çok fena karıştırıyorum. Biliyorum gençler boşa konuştum. Kapitalizm, düzen, ihtiyaç filan... Orrayt.


O değil de, ne güzel şeyler oluyor lan hayatta... Ama şakacıktan. Yani gerçekte niye olmuyor ki? Kimse komiklik yapmıyor, şakadan anlamıyor, yapmıyor da; değişik bir şey denemiyor...İncir yaprağı kadar olmasa da şu reklam örneğin; ne güzel fikirler veriyor adama.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.