24 Şubat 2013 Pazar








Bu kadar. Başka bir şey yok.

Cümleler kurdum, sonra hepsini sildim. Çok iyi ya da çok kötü oldukları için değil, çok gerçektiler sadece. Şu anda görmek istemediğim kadar gerçek. Şu anda fark etmeye dayanamadığım kadar gerçek. Kaçıyorum ve kaçınıyorum.

Ve kahretsin ki özlediğim hepi topu az insan, benden çok uzakta yaşıyorlar.



17 Şubat 2013 Pazar

Lepiska'nın feryadı

Zaten toplasan iki tel saçım var. Bu iki tel saçın üzerinde dönen kuaförden kuaföre bok atma yarışmalarına daha fazla dayanamayacağım. Her seferinde neyin tafrası bu? Neyin çekişmesi?

Olay şöyle gerçekleşiyor:
Benim ne toka ne tarak ne maşa tutar cinsten dümdüz saçlarım var. Ben de bunları uzatmıyorum, uzayınca ikinci bir deri gibi kafama yapışıyorlar, hacim ahenk hak getire... Bir kere bile saçımı atarsız gidersiz kesebilen bir kuaför çıkmadı karşıma, çıkmayacak. Farkındayım, üzerine konuşulacak/yazılacak saçlarım yok gibi duruyor ama inanın var. Size içimi dökmek istiyorum artık. 

Sıklıkla şehir değiştirdiğim için şimdiye kadar sabit bir kuaförüm olmadı benim. Hani o koltuğa oturup da "her zamankinden" denebilen, çay söylenip laubali olunabilen, sevgiliniz hakkındaki detayları bilen ve size "abla" diye hitap edebilen bir kuaför... 

Ben hep doktora gidermiş gibi gerilerek gittim kuaföre. Her kuaför eline makası alıp tepemde birkaç kez şak şakladıktan sonra, istisnasız, tek kaşını kaldırıp alaycı bir ifade takındı ve "saçınızı nerede kestirdiniz?" diye sordu. O anda avuçlarım terlemeye başlıyordu, omuzlarımdan dizlerime uzanan o kaygan örtünün altında küçülmeye başlıyordum. ...Ben "ee, şey..." diye kekelerken hepsi bir önceki kuaföre saydırmaya başlıyordu. Ama çok inceltmiş uçları, bakın, illaki kıvrılacak...cık cıklamalar... Nasıl kesmişler sizin saçınızı böyle, iki taraf eşit değil.... cık cıklamalar... Hiç de böyle kat kesimi görmedim, bakın. Enseye ayna tutmalar....
Yemin ederim kuaför karşısında ezilip büzülmekten, hep bir öncekinin ezikliğini yaşamaktan usandım. Zarafetimiz çoğu zaman kuaför rötuşundan soruluyor olabilir ama böyle kaprisli başka meslek grubu görmedim ben. 

Neden bana çektiriyorlar bunu? Ben iş bilsem kendim kesmez miydim saçlarımı? Keserdim... Sizin sinirinizi bozar mıydım hiç iki tel saçımla gelip? Ne olur yüklenmeyin bana artık. Kendi mesleki çekişmelerinizi doya doya yaşayıp kendinizi tatmin edebileceğiniz mecralar bulun. Ne bileyim yarışmalar düzenleyin. Kat öyle değil böyle kesilir, aaallll! tadında kapışın.  Artık bırakın beni, dayanamayıp birinize ustura makasıyla giricem yoksa bir gün. 

Bu da benden şimdiye kadar canımı sıkmış tüm kuaförlere gelsin:


Hadi bi dahaki kesimde görüşürüz.




7 Şubat 2013 Perşembe

fusion impossible


Geçen gün Törkiş Kuzine anlayışımı/bilgimi geliştirmeye karar verdim. Milli gururumuz kuru fasulye, barbunya ve olimpiyatlarına katılabileceğimiz tereyağlı pilavdan bıkkınlık gelmiş, yeni arayışlara girmiştim. Usul usul uzandığım bilgisayarımdan sakince birkaç başlık googleladım. Yaşadığım konfüzyonu tahmin edemezsiniz! 




Jülyen, marine, al dente benzeri iki üç terim dışında teknik bilgim zaten yoktu fakat ben mutfaktan, o kültürden, o muhabbetten çok uzak kalmışım. Füzyon mutfak diye bir ekol almış yürümüş. Bir vakitler adını duyup geçtiğim olay artık yerleşik bir kültür olmuş. Tarhanasına ekmek doğrayıp soğanı tuza banan kesim hala bir adım ilerleyemezken, millet, post-modern mutfağın suyuna banıp füzyonların dibini sıyırıyormuş.

İnternette Füzyon Mutfak ve Biz temalı pek çok yazıya ulaşabilirsiniz. Ben ulaştım. Ancak merak ettiğim, fütursuzca araya sadece bir "ve" konularak paketlenmiş bu tanımda, "füzyon mutfak" ve "biz" arasındaki uzaklık ... Tabi "biz" derken kastedilen topluluk/zümre'nin de kim olduğu önemli. Şahsen bu biz'in beni kastettiğini zannetmiyorum. Bu pilavüstükuru düşünce yapımla bu füzyona entegre olabilmem söz konusu değil. 

Sokakta oynarken kemirilen yağlı ekmeklerden, Dimyat rizottosu yatağında zeytinle marine edilmiş Meksika fasulyesine ne ara geldik biz? Bak bak, şu coğrafi yelpazenin genişliğine bak bir kere... 

Gurme dergilerinde çıkacak makalemin muhtemel başlığı şu olurdu:

Dimyat'tan Meksika'ya: Fasulye'nin Serüveni.

Ya da, Hele şu fasulyenin çektiğine bakın...