27 Ocak 2014 Pazartesi

Well well...

Hani Sendrom, hım? Hani? Long live the Semester!

Yağmurlu, soğuk, sıkıcı bir pazartesi sabahından herkese günaydınlar. Karga botunu giymeden yazmaya başlıyorum bugün. İş zamanı alarm çaldıkça 5 dakika daha diye inleyen bedenim tatil günleri yatmalara doyamayacak sanıyorum ama en fazla 9'da zınk! diye uyanıveriyor; alışmak sevmekten beter şey.

Efendim, iktisatçı adamın nişanlısı olarak tam da bana yakışacak şekilde, Euro'nun 3,196 TL olduğu ahir zamanda İtalya seyahatine çıkmaya karar verdim ki iki tabak makarnaya asgari ücreti bırakıp böylece ibretlik bir tatil geçireyim. Zaten bilenler bilir, bugüne kadar tatil planlarımda yanıldığım görülmüş şey değildir (!).

Yine de bana en çok dokunacak şeyin bir pet şişe suya 3 TL vermek olduğunu biliyorum. Bu nedenle el bagajı olarak 5 lt. su almayı düşünüyorum.

Malumunuz ayak bastığım ülke önce dağılma sonra sürünme sürecine giriyor. Daha evvel Yunanistan'a ettiğimi bu kez İtalya'ya yapmam diye umuyorum. Siz takipte olun, hatta yastık altı döviziniz filan varsa bir bilene danışın derim.

Görüşemediğimiz bu dönemde tunç devrinden direkt teknolojik çağa geçtim ben. Kızılötesinden sonra bluetooth'a alışmış ve telefonum komutlarıma uymadığında resetleyip onun suyuna giderek yaşamıştım. Ancak zamana bir yere kadar direnebiliyorsunuz. Etrafımda insanların şekerleri patlatıp telefonun ekranına sürekli bir iştah ve öfori ile baktıklarını görünce dedim "bizde niye yok?!"... 
Akıllı bir telefonum var artık; dün beni iki saat kadar delirten. Benden daha ukalasını çekemediğim gibi benden daha akıllı görünen bir aletle de anlaşamıyor olmam anlaşılır bir denklem sanırım. Elimin çarptığı her yerden yeni bir şey çıkaran ve gerçekten bana sorduğu soruları anlamadığım bir telefon sayesinde kendimi ne kadar çağdaş hissediyorum anlatamam. En azından artık köpee atsan yemez fotoğrafları allayıp pullayıp sunabileceğim, yediğim içtiğim her şeyi anında bildireceğim, wc'den bile check-in yapıp böylece hayran kitlemi o 5 dakikalık boşlukta meraktan çıldırtmayacağım. 

Alın işte, şimdi ben de herkes gibiyim...

Biz böyle laflıyoruz da bu sırada şafak da akıp gidiyor; gerçi bugün askerliğin bitmesine ne kadar kaldı sahiden bilmiyorum (böyle de romantik böyle de cefakarım işte) ama en son 90'larda bir yerdeydik... Neticede o da kısmen kapuçino içip kitap okuyarak askerlik yapıyor; havaya giremiyorsak benim suçum mu?

Her şey böyle güldürüklü gitmiyor elbette. Uzun aradan sonra ilk görüşmemizde içinizi daraltmayayım dedim; dertleşiriz sonra. Till then, hold the line please!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.