3 Mart 2014 Pazartesi

'Bitmez tükenmez bu dert, ömür diyorlar buna'




Gecenin bir yarısında çalan telefon kadar uyku ve zihin açan başka bir şey var mıdır ki? Sabahları alarmlar eşliğinde sürünüp yine de uykulardan kopamazken, o gece yarısı telefonunun bir saniyede yarattığı merak, dehşet ve tüm kötücül duygular; ve aynı anda gözlerimizin önünden geçen başına iş gelmesi muhtemeller listesi...

Dedem hasta benim. Aslında hasta da denemez; felçli ve yaşlı. Ama bu onu hasta diye sınıflandırmam için yeterli, çünkü o hasta olduğu için annemin aklının bir kısmı senelerdir bizimle değil; kalbinin de öyle. 

Babası hasta kadınların gece yarısı telaşları da öyle acıklı oluyor ki.

Dün akşam dedem rahatsızlanınca gitti yine annem. Tansiyonu öyle bir yükselmiş ki hala yaşıyor olması hayata kafa tutmanın ta kendisi; kısmen normalleşince annem döndü. Sonra gece 2'de zıpladık bir daha. Kulağın kirişte yüreğin ağzında yatınca, ahizeye varana kadar aklında bir savaş çıkıyor. Aynı anda yaşanıyor hem bağırma hem de tepkilerini kontrol etme isteği; hem yardım dileme hem de metanetini koruma ihtiyacı...
Her şeyin yolunda olduğunu anlamaksa, huzurların en derini olsa gerek o an için.

Sabah uyandığımda koltuğa saçılmış tansiyon aleti, tezgahta limon kabukları buldum. Annemin gecesi iyi devam etmemiş belli ki. 

Babalarına üzülen evlatların hastalanmaları da çok kolay oluyor.

Sizin için dede, anneanne ne ifade eder bilmem. Belki günün birinde yaşlılıktan ölmesi gayet normal karşılanan yakın akrabalardır. Paylaşıma bağlı tabi bu; ben "çocukluğum" deyince pek çok karede bulurum dedemi. 


Bu Hüma, bu da dedem. Bence ikisi de aynı yaştalar. "Yapabildikleri" şeyler aynı.

Annem, anneannem ve teyzem, "baba" gibi saygı duyup "bebek" gibi bakıyorlar dedeme senelerdir. Gidince baba gibi elini öpüyor, temizliğini yaparken çocuk gibi yanaklarından makas alıyorlar. Hem koca bir adam hem minicik bir bebek yatıyor yatakta ne zamandır. Su vermezseniz susadığını diyemez bir bebek. 

Son on gün içinde iş arkadaşlarımdan ikisi art arda babalarını kaybetti; çalışma masamızda sabahtan bir matem havası...Bir de dünden kalan bir baba korkusu.

Evlatların babalarına yanmaları çok acı. Onları izlerken ne kadar yandıklarını anlamaya çalışıp yanından bile geçememek; bir gün aynı acının beni de süpüreceği ihtimalini sessizce düşünmekse çok zor. Gel gelelim, ömür diyorlar buna, bitmez tükenmez bir dert.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.