Ben yokken burada neler oldu bilemiyorum ama siz görmezken
benim işler epey karıştı.
Şimdiye dek hayatımın hiçbir aşaması çok kolay olmadı. Bunu kendini
önemseyen herkes aşağı yukarı böyle ifade eder ama nasıl anlatsam? Genelde
fazlaca teknik ve manevi sıkıntı yaşayarak ilerledim. Ama ilerledim tabi.
Neyse, durum öyle olunca evliliğimin de tereyağından kıl çeker gibi
olmayacağını az çok anlamalıydım.
Evlenme kararım pek çok ciddi kararkarı da beraberinde getirdi.
Alıştığım bir işim, çok sevdiğim bir hayat, vazgeçilmesi süper enayilik alameti
olan konforum vardı. Bir çırpıda tüm rahatımın içine eden kararı vermekten de çok
mutlu olduğumu ulu orta söyleyerek romantik görünmek istemiyorum aslında ama
gelin psikolojisiyle olur öyle şeyler artık.
Evimin, şehrimin, sorumluluklarımın değişeceğini
kestiriyordum da sanıyorum hesaplayamadığım bir şey oldu. Ya da kötü
hesapladığım. Birkaç gündür gözüme hayatımın en büyük hatası gibi görünen şey,
umarım ve yürekten dilerim ki ileride ‘iyi ki’lerim arasına girer:
Ben bunca ‘yeni’nin üzerine bir de yeni işe başlamakta bu
kadar acele etmemeliydim. Hiçbir alışma sürecimde bu kadar yıprandığımı
hatırlamıyorum. Okul zaman kontrolümü eline aldı. Her günümü ve dahi saatimi
okula göre ayarlar oldum ve bu öyle yanlış bir zamanda başıma geliyor ki… Tek sorun bu. Çok yanlış
bir zaman. O kadar yanlış ki otobüsten inip kınama yetişeceğim neredeyse. Zaten
o düğün iznini almasam ne iyi olurdu; hele o balayı ne kadar gereksizce
uzatıyor nasıl da aksatıyor işlerimi…
Bu deneyimin bu kadar insanı sıkan, kısıtlayan bir deneyim olacağını azıcık tahmin etseydim gayet de hemen çalışmaz, akşamları tarhanamı pişirip beyimi bekler, vereceği haftalığımla da pazarımı yapardım. Mis be.
Bu deneyimin bu kadar insanı sıkan, kısıtlayan bir deneyim olacağını azıcık tahmin etseydim gayet de hemen çalışmaz, akşamları tarhanamı pişirip beyimi bekler, vereceği haftalığımla da pazarımı yapardım. Mis be.
Yetmiyor gibi her hafta sonu bir macera; kah Adapazarı’ndayım
kah Ankara’da. Kah İkea’dan çıkıyorum kah Modoko’dan. Kah öğretmen oluyorum kah
gelin…
Böyle olmuyordu değil mi? Bu şekilde olmaması lazımdı?
Ya da aksine; böyle iki arada bir derece evlendiğim için çok
şanslıyım. Ellerimi evimin duvarlarından gezdirip duygusala bağlayacak vakit
bulamıyorum. Gözümü açıp kapatacağım. O arada sıkılmış yüzlerce el, öpülmüş
yüzlerce yanak, çeyrekler, halaylar, tey tey tey, ve ‘gelirken ekmek al’…
Çok seri olacak belki
de geçişim, iyi olacak.
Yenilikler iyi güzel; işe ayak uydurma çabası üstüne cilası
oldu. Ya ben bu cilada boğulup bir sabah taze kocamı boğazlayacağım; ya da bir gün gelecek iyi ki her şeyi
ateşi ateşine aradan çıkarmışım, iyi ki çalışmışım diyeceğim.
Bu hengamede yeterince ağlayıp üzülemediğim bekarlık
günlerimin yanı sıra aslında hiç kaçırmak istemediğim anlar da yitip gidiyor.
Bugün bence bir evlilik yıldönümünden bile daha önemli bir gün. 4 yıl önce yola
çıkmaya karar verdiğimiz gün.
Çektiğimiz sıkıntıyı gülerek anacağımız, daha sakin daha
stabil nice yıllarımız olması dileğiyle…
Gençlere de buradan naçizane tavsiyem; aşrı aşrı memleketten
oğlan sevmesinler. İki tarafı da bağlayıp ortada bir düğüne tavlayamazsan il il
gezip 3 gün 3 gece düğün yapmak zorunda kalıyorsun. Bir zor, bir zor…
Anlatamam. Yapmayın yavrum. Kıymayın gençliğinize.