17 Kasım 2013 Pazar

istenmeyen evlat: pazar

Pazar gününün tüm bu sevimsizliği sadece yarının pazartesi olmasıyla alakalı değil. Özellikle herhangi bir sosyal paylaşım sitesi (böyle söyleyince çok etik oluyorum gibi geliyor) kullananan kişiler için temel neden bu değil.
Pazar günleri sen, paçaların çoraplarının içinde lekeli ve dökük eşofmanınla uyandığında, elinde cornflakes kasesi dışarıda akıp giden hayata laptopundan çaresizce tıklarken; sağda solda check-in yapan (böyle deyince de çok trendy oluyorum gibi geliyor), brunch görüntüleri paylaşan insanları görürsün. Elin her ne kadar gidip “like” da dese, içten içe o fotoğraf/kare/mekan sevimsizliğin daniskasıdır. Bir şey de diyemezsin tabi. İnsanlar hayatlarını yaşıyorlardır; güneş de şu günlerde cildimize son kez dokunurken insanlar günü iyi değerlendiriyorlardır işte.
Bir, elindeki zift kahveye (kasenin ne ara fincan olduğunu fark etmezsin bile, öylesine rutindir lanet gün) , bir de okunması gereken yığınla kağıda, yapılması gereken yığınla işe bakarsın. İnsanlara bir şey diyemezsin tabi, gezmeyin lan! diye haykırsan da içinden. Aşağı mı kalacaksın? Çaresiz, “I hate Monday, la la la…” temalı resimler, türlü komikliklikler paylaşır öfkeni hafifletirsin. Hıncını pazartesiden çıkarır sendromlara sığınırsın.
Yani özünde pazarın sevimsiz olduğu filan yok, fakirin ne çarşambadan ne salıdan var bir farkı. Ama o gezentiler yok mu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.