28 Kasım 2012 Çarşamba

meslek icabı öğretiyorum ben

Öğretmenler günü yurt genelinde çeşitli kutlamalara, renkli görüntülere sahne olurken benim, insan yavrusunun evrimini gözlemlemem için yepyeni bir fırsat oluşturdu. Hem gözlemledim, hem de bir kere daha emin oldum. İnsanın içindeki çocuk samimiyetini ergenlik denen akneli canavarın öldürdüğünden...

İlköğretim öğrencileri çiçek sepet okula gelmişler, maddi bir şey getirmeseler bile koca öğretmenler odasını bayram yerine çevirdiler gün boyunca. El öpenlerimiz çok oldu. Senelerdir bu lafla bunu mu kastediyorlardı nedir... Küçük veletler için dev anası gibi göründüğümü o gün anladım, çocuğun biri elime davranınca. Ehe, şey, canım benim, getir bakim yanacıklarını... minvalinde manevralarla savuşturduğum bu el öpücü hamlelere aslında çok içerledim.

Başka zaman, kendimi kafasını kırarken hayal etmekte hiçbir sakınca görmediğim öğrenciler bile bir bal, bir kaymak o gün... Gel gelelim, lise öğrencileri yine morona bağlamışlardı. Suratlar düşmüş, perçemler alna mıh gibi yapıştırılıp serkeş ve dahi çilekeş bir görüntü verilmeye 'çalışılmış'. O gün okulun kalkıp koptuğundan habersizce, tırıs tırıs tost almaya geliyorlar. Öğretmen denen varlık umurlarında değil. 

Onlarda kendimi gördükçe hırslandım. Hırslandıkça eşşek gibi zor sorular sordum. Cevap alamadıkça keyiflendim. Hasta mıyım neyim, kimin öcünü kimden aldım bilemedim. Olsun.

Okul çıkışında başka lisenin mallarıyla yapacakları kavgayı, potansiyel kız arkadaşın üst sınıflarca çalınmış gönlünü, eğer ses çıkarırsa abilerce patlatılacak olan gözünü düşünmekten daha önemli hiçbir şeyleri yok. Biz yokken yeni tipler türemiş; şarkıcı oyuncu falan. Tanımıyorum ama çoğu köse, şabalak şeyler. Kızlar aklını aldırmış bunların fotoğraflarıyla, olaylarıyla... Piiiuuuu! Bir alamet pre-genç. N'apsınlar seni.

Çocukluk bir bıçakla kesilmişcesine bitiyor bir gün. Ne "öyle" bir gülümseme, ne "öyle" bir sarılma kalıyor geriye. İnsanlık mekanikleşiyor, bireyleşiyor.

Zaman su gibi akıp geçiyor. Gün geçmiyor ki benim içimden bir şeyler söylemek gelmesin, ancak ya takatsizce kanapelere yapışıyorum, ya da vaktim olmuyor. Öğretmenler günü de geçti. Her şey önceki gibi, bazen sinirden damarlarının attığı oluyor, bazen gülmelere doyamıyorsun. 

7. sınıf yavrularım sene başında çok bayat espriler yapıyorlardı. Neyse ki son zamanlarda Ali Ağaoğlu'ndan geçinmeye başladılar: dağıttığım testleri eliyle itip hocam bu değil, bu değil! şakaları. Derken bugün sınıfın tahtasında beni başka bir şaka bekliyordu:


Esra Erol'la Evlen Benimle  vs.  Kevser Erol'la Öğren Benimle.

İşte buna hakikaten güldüm. Reklama gidene kadar dopdolu bir program geçirdik bugün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.