15 Aralık 2012 Cumartesi

'sermek' açılımı

Bugün kendi beynimi kendim yedim. Metabolizmamı yavaşlatıp bedenimi ve ruhumu uykulardan uykulara kendi öz bilincimle attım. 
Gün zaten epey geç aydı. Tam da aydı denemez. Evde annesiz babasız yolsuz kalan bünyem, yüksek ateşe sekonder öksürükle el ele verip evde yatmaca oynadı. Sermek, yaymak gibi fiillerin bilinmeyen yönlerini ortaya çıkardım. Pislik gibi hissettiriyor bu; keyif falan değil çünkü; ama üşenme moduna öyle geçmişsinizdir ki üşeniyorsunuz. Pişman olmanız ve harekete geçmeniz gerektiğini düşünüyor ama pişman olmaya da üşeniyorsunuz.

Saat 11'de yediğim bir kibrit kutusundan hallice peynirle reçelli ekmeğin ardından; üç ıhlamur, bir ekinezya, iki kahve içtim; bu esnada sürekli olarak bir ekrana baktım. Beynim uyuştu, uyuştu, uyuştu.... Belki salyam da akmıştır ama o kadar moronlaştım ki, kapının açılıp kapandığını duyamayacak kadar hissizleştim.

Tomar tomar mendiller, vicks ve bir leğen mandalina kabuğu üçgeninin içinde sağıma, sağım ağrıyınca soluma dönüp yattım ve dört farklı dizi izledim. Bölümlerce.

O yüzden şu anda bana hiçbir şey, hiç kimse gerçek değil. Gerçekle hayal arasındaki o çizgi benim için artık yok. Sanki akşam yemeğinde McDreamy'yle flört etmiş, sonra malzeme odasında onu karısıyla basmış gibiyim. Gün içinde "Ozan n'aptın?! N'aptın Ozan?!" diye gezinmiş; zili çalanlara kapıyı açıp "Agent Dunham!" diye kimliğimi göstermişim gibi hissediyorum. (Aşure getiren komşuya böyle yapmamış olmayı yürekten diliyorum; zira 18'inde annemin günü var. Senin kız huniyi takmış sonunda Emine Hanım desinler istemiyorum.) Sanırım bir ara da 7. Henry'nin sarayında taht oyunlarına geliyordum. 

Şu anda koltukta bıyıklı bir adam oturuyor, babam oluyor sanırım. Tabi o da koltuksa.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.