20 Aralık 2012 Perşembe

bir avazda gelirken ben



"Bir ağrıyım şu anda annemin leğen kemiklerinde, sızım sızım. Tam omuriliğinin orta yerinde bir dikenim, oturtmuyorum, yatırmıyorum, dikiltmiyorum. Kasıklarında sızıyım, her soluğunda gırtlağına basan. Karnındaki bebeğim. Biraz daha buralardayım. 
Babamın olsam olsam kalbinde bir ağrıyımdır. Onun o alışılmamış heyecanının gerdiği müşfik, baba yüreğinde. 

Annem henüz bilmiyor, dünya var olalı beri neredeyse her kadının başına gelenin kendi bedeninde nasıl bir ıstırabı getireceğini.

Bugün kar yağmaya başlayacak. Günlerce sürecek, gökyüzü bembeyaz, yağmurlu günlerin grisi bitmiş olacak, yazlıkları dolaba kaldırmış dallar şimdi kar alacaklar omuzlarına, sıkı sıkı sarınıp bürünecekler. Ne var ki rüzgâr da sertleşmeye, yerine tam oturmayan ahşap pencerelerden sızıp, tüllerimizi havalandırmaya başlayacak.
Az sonra tipi başlayacak, köylere ulaşım kapanacak. Benim evim neyse ki köyde değil ama mahallenin ebesi ulaşım engelinden yine de etkilenecek. Çünkü babam ebe getirecek bir araba neredeyse bulamayacak.

İki sabah geçecek. Annem her sabah beni bekleyecek. Sonra annemin karnını ağrıtacağım. Teyzem hemen yetişecek, babaannem de. Bir takım komplikasyonlar (bayılıyorum şu lafa) olacak, başka ebe aranacak, tırsılacak, endişelenilecek...Annemi perişan etmiş de olsam, doğacağım. Pek sevinecekler. Ne demekse, ilk göz ağrısı diye sevecekler beni. Birkaç gün sonra annem, babam, sımsıkı kundaklanmış ben; perişan bir fotoğraf karesinde doğumumun hem kederli hem neşeli yanlarını suratlarımızda yansıtarak ölümsüzleştireceğiz.

Bir Tristram Shandy vakası olsaydım ben de keşke. Ah, ne mükemmel! Babamı, sevildiğimi, öpüldüğümü, karşımda durup gülen gözleriyle aptalca sesler çıkaran yetişkinleri keşke bilebilseydim demiştim. Böyle varsayımlara mecbur olmasaydım. Size kendi doğumumu gerçekten kendim anlatabilseydim. Ancak malumunuz öyle olmuyor işte bu işler. Başrolünde sadece kendiniz olduğunuz, üstelik de hayli sükse yapan bir filmin detaylarından sizin haberiniz bile olmuyor. Sen ancak bağır çağır, altını pisle. Peh! Yaşamak deniyor buna. Çekiyoruz sineye.

Derken, o anın üstünden yirmi üç sene geçivermiş. Bir doğum günümün daha arifesindeyim. Her sene kendime bir kaç soru sorarım, o uzuuun gecede. Düşünecek de cevabını verecek de uzunca bir zamandır ne de olsa. Sırf bu iç hesaplaşma, ibreleri sıfırlama anı için bile heyecanlanıyorum her defasında.

Annemle bağımı yirmi üç sene önce kesmiş olmalarına rağmen, zaman ilerledikçe benim ona bağım daha da güçlü bir hal alıyor. Doğarken ters mi geldim nedir, büyüdükçe daha müstakil bir insan olacağım yerde...

Mutlu doğum haftamın resmen ilanıdır bu. Ofiste, yine akşam çayının sonunu haşlayarak elde ettiğim bu berbat çayı, "older but not a bit wiser" olacağımı iyi bildiğim nice muhtemel yıllarımın şerefine kaldırıyor ve fondipliyorum."

Geçen yıl yeni yaşımı bu sözlerle karşılamıştım. Bu yıl da pek fazla şey değişmeyecek gibi. Bir kere daha aynı hikayeyi içim gıcıklanarak dinleyerek doğumumu yad edeceğiz. Sekiz dersin üstüne bu defa okuldaki son, kararmış çayı fondipleyerek kutlayacağım. Yine anneme olan düşkünlüğümde ve babama olan yapışkanlığımda en ufak bir azalma olmadı. 24 oldum ve tam da ön gördüğüm gibi, I am older but not a bit wiser…

Süpersonik kankam Saide bu yıl da beni doğduğuma itinayla pişman etti. Kristmıs hediyem kırmızı donla birleştirdiği doğum günü hediyem, bu yıl da göz doldurdu:


Cimcimli pazen donumu çekiverdim mi somağıma kadar, bu kış daha bana bir şey olmaz. don koleksiyonuma yeni bir bakış getirdi bu "parça".

Bakıyorum da yarından itibaren hayatımda 23 diye bir rakam da olmayacak. Dolu dolu solunmuş 24 yaşlık bir ömür... Ve diyorlar ki yarın bitecek. Yani bir insan böyle kadersiz olur mu? Bugün doğulur mu? Hadi ben doğdum, insanlık bu kadar şuursuz olabilir mi? Kenan İmirzalıoğlu'na ne demeli? Sana eridiğim günlere lanet olsun adam, kalkmış gitmiş Şirince'ye... Diyorum bak, yarın bir şey olmayacak, gerzekliğimizle kalacağız. Muhtemelen ileride torunlara anlatılmayacak hikayelerden olacak bu. Utanırım ben şahsen bunu anlatmaya.

Bu yaşımın kazanımlarını araba sürmeyi öğrenmek, iş değiştirip mutlu olmak, ana babaya doymak gibi ana başlıklarla özetleyebilirim herhalde.

Yapımımda emeği geçen herkese, her şeye, en çok da tontiş anneme teşekkürler; doğmak edilgen bir eylem netçede. 

2 yorum:

  1. ahahahahhaah!!! laannnnn mis gibi kırmızı don yolladım uğur getirsin diye, tuttun babanne donunun fotoğrafını mı koydun? puuhh!!!

    YanıtlaSil
  2. burası mazbut bir blog sayın okur, kendine gel!

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.