"Bir
ağrıyım şu anda annemin leğen kemiklerinde, sızım sızım. Tam omuriliğinin orta
yerinde bir dikenim, oturtmuyorum, yatırmıyorum, dikiltmiyorum. Kasıklarında
sızıyım, her soluğunda gırtlağına basan. Karnındaki bebeğim. Biraz daha
buralardayım.
Babamın
olsam olsam kalbinde bir ağrıyımdır. Onun o alışılmamış heyecanının gerdiği
müşfik, baba yüreğinde.
Annem
henüz bilmiyor, dünya var olalı beri neredeyse her kadının başına gelenin kendi
bedeninde nasıl bir ıstırabı getireceğini.
Bugün
kar yağmaya başlayacak. Günlerce sürecek, gökyüzü bembeyaz, yağmurlu günlerin
grisi bitmiş olacak, yazlıkları dolaba kaldırmış dallar şimdi kar alacaklar
omuzlarına, sıkı sıkı sarınıp bürünecekler. Ne var ki rüzgâr da sertleşmeye,
yerine tam oturmayan ahşap pencerelerden sızıp, tüllerimizi havalandırmaya
başlayacak.
Az sonra tipi
başlayacak, köylere ulaşım kapanacak. Benim evim neyse ki köyde değil ama
mahallenin ebesi ulaşım engelinden yine de etkilenecek. Çünkü babam ebe
getirecek bir araba neredeyse bulamayacak.
İki
sabah geçecek. Annem her sabah beni bekleyecek. Sonra annemin karnını
ağrıtacağım. Teyzem hemen yetişecek, babaannem de. Bir takım komplikasyonlar
(bayılıyorum şu lafa) olacak, başka ebe aranacak, tırsılacak,
endişelenilecek...Annemi perişan etmiş de olsam, doğacağım. Pek sevinecekler.
Ne demekse, ilk göz ağrısı diye
sevecekler beni. Birkaç gün sonra annem, babam, sımsıkı kundaklanmış ben;
perişan bir fotoğraf karesinde doğumumun hem kederli hem neşeli yanlarını
suratlarımızda yansıtarak ölümsüzleştireceğiz.
Bir
Tristram Shandy vakası olsaydım ben de keşke. Ah, ne mükemmel! Babamı,
sevildiğimi, öpüldüğümü, karşımda durup gülen gözleriyle aptalca sesler çıkaran
yetişkinleri keşke bilebilseydim demiştim. Böyle varsayımlara mecbur
olmasaydım. Size kendi doğumumu gerçekten kendim anlatabilseydim. Ancak
malumunuz öyle olmuyor işte bu işler. Başrolünde sadece kendiniz olduğunuz,
üstelik de hayli sükse yapan bir filmin detaylarından sizin haberiniz bile
olmuyor. Sen ancak bağır çağır, altını pisle. Peh! Yaşamak deniyor buna. Çekiyoruz sineye.
Derken,
o anın üstünden yirmi üç sene geçivermiş. Bir doğum günümün daha arifesindeyim.
Her sene kendime bir kaç soru sorarım, o uzuuun gecede. Düşünecek de cevabını
verecek de uzunca bir zamandır ne de olsa. Sırf bu iç hesaplaşma, ibreleri
sıfırlama anı için bile heyecanlanıyorum her defasında.
Annemle
bağımı yirmi üç sene önce kesmiş olmalarına rağmen, zaman ilerledikçe benim ona
bağım daha da güçlü bir hal alıyor. Doğarken ters mi geldim nedir, büyüdükçe
daha müstakil bir insan olacağım yerde...
Mutlu
doğum haftamın resmen ilanıdır bu. Ofiste, yine akşam çayının sonunu haşlayarak
elde ettiğim bu berbat çayı, "older but not a bit wiser"
olacağımı iyi bildiğim nice muhtemel yıllarımın şerefine kaldırıyor ve
fondipliyorum."
Geçen yıl yeni yaşımı bu sözlerle
karşılamıştım. Bu yıl da pek fazla şey değişmeyecek gibi. Bir kere daha aynı
hikayeyi içim gıcıklanarak dinleyerek doğumumu yad edeceğiz. Sekiz dersin üstüne
bu defa okuldaki son, kararmış çayı fondipleyerek kutlayacağım. Yine anneme olan
düşkünlüğümde ve babama olan yapışkanlığımda en ufak bir azalma olmadı. 24 oldum
ve tam da ön gördüğüm gibi, I am older but not a bit wiser…
Süpersonik kankam Saide bu yıl da beni doğduğuma itinayla pişman etti. Kristmıs hediyem kırmızı donla birleştirdiği doğum günü hediyem, bu yıl da göz doldurdu:
Cimcimli pazen donumu çekiverdim mi somağıma kadar, bu kış daha bana bir şey olmaz. don koleksiyonuma yeni bir bakış getirdi bu "parça".
Bakıyorum da yarından itibaren hayatımda
23 diye bir rakam da olmayacak. Dolu dolu solunmuş 24 yaşlık bir ömür... Ve diyorlar
ki yarın bitecek. Yani bir insan böyle kadersiz olur mu? Bugün doğulur mu? Hadi ben doğdum, insanlık bu kadar şuursuz olabilir mi? Kenan İmirzalıoğlu'na ne demeli? Sana eridiğim günlere lanet olsun adam, kalkmış gitmiş Şirince'ye... Diyorum bak, yarın bir şey olmayacak,
gerzekliğimizle kalacağız. Muhtemelen ileride torunlara anlatılmayacak
hikayelerden olacak bu. Utanırım ben şahsen bunu anlatmaya.
Bu yaşımın kazanımlarını araba sürmeyi öğrenmek, iş
değiştirip mutlu olmak, ana babaya doymak gibi ana başlıklarla özetleyebilirim
herhalde.
Yapımımda emeği geçen herkese, her şeye, en çok da tontiş anneme
teşekkürler; doğmak edilgen bir
eylem netçede.
ahahahahhaah!!! laannnnn mis gibi kırmızı don yolladım uğur getirsin diye, tuttun babanne donunun fotoğrafını mı koydun? puuhh!!!
YanıtlaSilburası mazbut bir blog sayın okur, kendine gel!
YanıtlaSil