19 Şubat 2012 Pazar

geldikten sonra, gitmeden önce

Bulduğuna sevinmekle kaybettiğine üzülmek arasında kısacık bir ana sıkıştırıyorum her çeşit duyguyu. Bazen bir akşam sürüyor bu aralık, bazen bir gece ve bir sabah boyunca... Sonra biri mutlaka gidiyor.
Geldiği gibi gitmesinin de çok normal olması gerekiyor diye düşünmeli insan. Bencillik olmasa arada, öyle düşünebilirdim. Ama bencilim. Telaşlıyım. Dinleyeceklerim ve anlatacaklarım bu süresi değişken ama daima kısa anda yetişmeyecekmiş gibi geliyor. 

Kapı çalıyor. Açtığım anda mutluluk ve ona yapışık halde, nereye gitsek psikopat gibi yakamızdan düşmeyen gitti gidecek endişesi ciğerlerime doluyor. Saatler sonra o kapıyı yeniden açıp ardından bakıp, tekrar kapatıyorum. Yok, içimde boşluk filan olmuyor. Böyle kliplerdeki gibi duvarlara tutunarak yürüyüp ağlamıyorum da. Gelişiyle gidişi arasında boşluğa düşürecek kadar zaman geçirmiyoruz ki. Varlığına çok alışamıyorum ki yokluğu metabolizmamı şaşırtsın.

İki yıl önce bahar aylarında dedim ki kendi kendime, kimseye göre plan yapmamak, hayatını kimseye göre ayarlamamak lazım. Çok tuttum bu fikri, uyguladım da. Pişmandım neticede geçmiş günlerim için. Elde etmeye bir adım varken, sırf o başkalarıyla yaptığım planlara uymuyor diye elde etmekten vazgeçtiğim şeyler vardı. Daha da salaktım o zamanlar.
İki yıl sonra yine görüyorum ki, pişmanlıkların üzerinden sular akmış, içim soğumuş. Akıllanmıyor demek insan. Ben yine kendimle beraber bir çok hayatı idame ettirmeye çalışıyorum. Kendiminki dahil her bir hayatın içinde olmak, yer almak, iz bırakmak çabasındayım. Planlarımda ve isteklerimde açık kapılar bırakıyorum; başkaları da girmek isterse, ya da bir şeyleri değiştirmek isterse diye. Başka bir iki yıl sonra bugünlere bakıp öfkelenmeyecek veya üzülmeyecekmişim gibi. Bunu bile bile ne bir önlem alıyorum, ne müdahale ediyorum.

Biri daima sabit, diğeri mütemadiyen yer değiştiren iki noktayız. Benim pusulam şaşmasın da n'apsın? Bir kuzeye dönüyorum, bir güneye, bir batıya... Biter mi diye bekliyorum içten içe de. Sabredince geçer mi? Sabrettiğine değer mi? Acaba pusulaya ihtiyacımın kalmayacağı günler gelir mi?

Birbirinden uzak yaşayan insanların -mesafelerden muzdariplerse- kesinlikle Halil Sezai dinlememesi gerektiğini düşünüyorum. Üst üste dinlenmemeli ya da. Üçüncü şarkıdan sonra bünye kendiliğinden kansere meylediyor. Aynı şeyi Cem Adrian için de düşünüyorum.

Pazar hala güzel. Lekesiz. Güneş parlıyor. Bir çok şey yapılabilir bugün. Pek çok karar alınabilir. Sosyalleşilebilir, yalnızlaşılabilir, iç dökülebilir, ketum durulabilir. Yaşayanlar da ölüler de ziyaret edilebilir; vardır herkesin anlayacağı bir dil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.