1 Şubat 2012 Çarşamba

kriz masasından bildiriyorum

Hayat an itibariyle bana güzel!

Sapıkça bir zevk alıyorum karın yağışından; tipisinden, fırtınasından ve durmamasından. Gözlerim parlıyor yeminle. Pamuk gibi olsun her yer, daha da çok yağsın. Arabalar mantara benzesin. Her şey tombik bir kar örtüsüyle örtünsün. Dokunulmasın.

İstanbul'da yaşayıp da sokakta bu cümleleri kurarsam dişlerim elimde, kenardan kenardan, kayaraktan en yakın hastaneye gitmem gerekeceğini biliyorum. İyi ihtimalle. 
Ama içimde tutamıyorum! İçimi kıyıda köşede dökeyim.

Ben bu satırları yazarken sevgili ofis arkadaşlarım bir bir telefon edip İstanbul'un muhtelif bölgelerinde otobüs içinde ve dahi yaya olarak mahsur kaldıklarını bildiriyorlar. İnsanlar sabah altıdan beri yolda. Telefondan, sanki Palandöken'den arıyorlarmış gibi müthiş bir uğultu geliyor, nefes nefese durum bildiriyorlar. Normalde iyi bir insanımdır, halden anlarım. Acıyamıyorum. Nedense bir şey hissetmiyorum.
Hımm, yaa, öyle mi, evet çok fenaymış ya, tamam bekleyin madem siz n'apalım dedim kapadım. Yuh bana. Küfret daha iyi.

Sevgili İstanbullular; an itibariyle çok zor durumlarda olduğunuzu biliyorum. Hiç komik bir şey de yok eminim sizin açınızdan. 
Fakat ben işe yürüyerek, on beş dakikada geliyorum. Bu durum yağan beyaz çilenin bana göre neresinden bakarsan bak müthiş bir keyif olduğu anlamına geliyor. Ve son derece hastalıklı bir zafer duygusuyla inanmak istiyorum ki İstanbul'un bana son zamanlarda yaptığı en büyük kıyağı bu. Bir yerden güldürdü bari diye düşünmek istiyorum. Hem kar yağdı, hem evim yakın, perişan olmuyorum. Bu, "Ulan İstanbul sen mi büyüksün ben mi..?!" hikayesinde ilk kez beraberlik gördüğümüzü düşündürüyor bana. Tamam salakça, e dedim ama.

Bugün kriz masası gibiyim. Geldim, bir takım toplantı ve görüşmeleri derhal iptal ettim. Yollarda telef olmakta olan ofis ahalisinden anlık raporlar alıyorum ve teselli ederek geri bildirim yapıyorum. Yani ben de isterdim greyderler göndereyim, bir kamyon tuz sereyim yollarına da gelsinler. Ama elden bu kadarı geliyor.
Dayanın İstanbullular!
Topbaş alarmda! Belediyelere kazma, kürek takviyesi yapıldı. İnanıyorum ki kendisini hizmete adamış müthiş bir belediye başkanı çıkıp otobüs duraklarında çorba servisi başlatacak ve ben her türlü bahse varım ki bu Esenyurt Belediyesi* başkanı olacak. Kurtaracaklar sizi! Ama çok sevinmeyin, kar bugün de iç kesimlerde etkisini devam ettirirken, kıyı kesimlerde yer yer sağanak yağışa dönüşecek; tüm bölgelerimizde şiddetli don olayı bekleniyor. Yetkililer toplu taşıma araçları kullanılması ve zincirsiz araçla çıkılmaması konusunda halkı uyarıyor. Buna rağmen yaşananlar çok üzücü. Çalınan davullara rağmen aramızda hala zincirsiz, kabak lastikli dingiller var.

*Esenyurt'la ilişkimiz 2 sene önce başladı. Ben Esenyurt diye bir yerin varlığını katiyen bilmez, İstanbul'da bir yer olduğunu googledan öğrenirken, devamlı olarak Esenyurt belediyesinden smsler almaya başladım. Sergiler, açılışlar, bilmem ne özel kalem müdürünün validesinin cenazesi, seminerler, kokteyller, tiyatro aktiviteleri, aşure-pilav günleri...vb envai çeşit sosyal aktiviteye davet edildim; çoğunlukla tüm halkımızla birlikte. Nasıl olabildi bir fikrim yok, ama sanırım benim telefonumu bir belediye çalışanının numarası zannediyorlar iki senedir. Bambaşka mesajlar beklediğim anlarda bir hevesle açıp belediyenin kandil, bayram kutlaması mesajlarıyla karşılaştığım çok oldu bu sürede. Sinir oldum önceleri, ağır konuştum. Sonra güldürmeye başladı bu durum beni.
Niye bozuntuya vermiyorum diye soracak olursanız, bu mesajlar bende saplantıya dönüştü. Ya. Artık almazsam yaşayamayacağımı düşünüyorum. Geçen ay Kültür Müdürlüğü'nü aradım ama, santral bir türlü cevap vermedi. O sırada da çok pişman oldum, kapadım. Evet. Söylemeyeceğim, müdahale etmeyeceğim. Gerçeği bilmesinler. Belki başkan değişecek olursa ve gelecek başkan şimdiki kadar sevgi pıtırcığı, hizmet manyağı bir başkan olmazsa ilişkimiz de kendiliğinden biter. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.