16 Kasım 2011 Çarşamba

Buyrun, içerden bakalım

Ben küçükken sanırdım ki Çokokrem reklamlarındaki anne gibi olunca kızlar çok mutlu oluyorlar. En tatlı sabahlar çokokremle başlayınca, ahşap yemek masasında toplanmış kravatlı-gömlekli güleç kocanın, çokokrem sürülmüş ekmeklerini ısıran mutlu çocukların ve sürekli gülümseyen annelerin günü hep öyle devam ediyor filan sanırdım. Şimdilerde bu abartılmış mutluluğun akışkan yapaylığını düşünüp, her gün yaşadıklarımızla eşleştiremedikçe öfkeden neye saldıracağımı bilemez oluyorum. İzlediğim her şeye inanmasaydım, her inandığım şeye etiket vurmasaydım, şimdi böyle hissetmezdim. Mutlu aile tablosu dediğin o reklamdaki gibi olurdu mesela. Duygularımı raf raf ayırdım, her rafa da başka etiket yapıştırdım etrafımda izlediklerim ve gördüklerim doğrultusunda. İyi etmedim. Kızıyorum kendime, duygularımı şekillere soktuğuma, ve o şekilden başka bir halde gördüğümde aynı duygumu tanımadığıma.

Şimdi zannediyorum ki sabahları perdeden sızan güneşle uyanıp gerinmeden, o sırada mutfaktan kızarmış ekmek kokusu burnuna gelmeden, yavaş yavaş, telaşsız ve acelesiz kahvaltını etmeden mutlu olunamaz. Olamıyorum. Gece yatmadan giyeceklerimi hazırlıyor olmam benim düzenli bir hayat sürdüğümü göstermiyor bence; koşturduğumu, gecikmekten korktuğumu ve gecikmemek için anlarımdan çaldığımı gösteriyor. Eşyalarımı giyilecek sıraya göre diziyor oluşum ise, düşüneceğiniz gibi, günler-aylar-yıllar zincirinde memur/çalışan insanların gayri ihtiyari kazandıkları tuhaf alışkanlıklardan biri değil; benim pek de sağlıklı olmayan bir başlangıç yaptığımı gösteriyor. Ben kendi zamanlarımdan çalıyorum, başka bir anıma ekliyorum; sanki başkasının kasasından çıkarmış, başkasının kasasına kazanç olurmuş gibi. Kötü...

Ben küçükken Pamukbank vardı, bir de Akbank çok revaçtaydı. Akbank reklamlarında genç kızlar oynardı. Statü kazanmışlar, özgüvenli, güleryüzlü, başarılı ve yoğun. Bastım etiketi; bu hatunlar mutlu, para ve saygınlık çok önemlidir. Ekonomik özgürlük her şeydir. Bu etiketi yanlış bastığımı düşünmüyorum bugün, sadece eksik kalmış, rötuşsuz, ham...
Çalışmak, işe yaradığını hissetmek, her an insanlarla iletişimde bulunmak güzeldir ama hangi kadın dergisinde çalışan kadının kendine zaman ayıramamasıyla alakalı bir makaleye, örnek bir çalışan kadının biyografisine yahut çalışan kadına mutluluk getirecek küçük ipuçlarına rastlamayız? Bu iki durum birbirini tamamlamaya uğraşan yorgan ve yüzü gibi, ya biri ya öteki kısa. İkisi de öteki olmadan biraz eksik.

Şuncacık tecrübemle çalışan kadın psikolojisi üzerine atıp tutmayacağım, maksadım o değil. Henüz çözebilmiş de değilim o konuyu. Benim asıl içinden çıkmaya çalıştığım nasıl hissettiğim.
Öğrenciyken kendimi çok sefil bulduğum zamanlar olduğu kadar, mutluluğumun tavan yaptığı, heyecandan zıp zıp zıpladığım, bir beklentiyle günü kıvranarak akşama vardırdığım, rengarenk günlerim vardı. Bir sürü sebepten ötürü. Yarın ne olur bilemezdim. En kötü günlerimi de en keyifli zamanları da bu senelerde yaşadım, muhtemelen herkes gibi. Tüm zamanlar benimdi. Meşhur sıçtın mavisine istediğim kadar dalabilirdim, istemezsem yapmazdım, istersem giderdim, ama istemezsem bu seferlik kalırdım. Bana ben hükmederdim. Dokunabileceğiniz derecede özgürdüm. Özgürmüşüm.

Şimdi de kimse boynuma ip atmış değil, bu satırları zindandan yazıyormuş gibi davranmak istemiyorum tabiki. Nankörlük etmiyorum ben, sahip olduklarımın farkındayım; kendime kendi içimi döküyorum. Çok değil geçen sene, yine oradan oraya ama tolere edilebilir bir hayatım, arkadaşlarım vardı çevremde. Yalnızlık çektiğim doğru. Hanginiz çekmiyorsunuz ki?
Önceden boş zaman dediğimde ya okunacak bir kitabım, ya bir angarya işim olur, onu bu zamanlarım da halletmem gerekirdi, gene tam anlamıyla boş olmazdım o zamanlarda. Şimdi gerçek manada boş, kelimenin hakkını vere vere boş zamanlarım var, akşamları. Ama bu bana yetmiyor. Ben gündüzü istiyorum.

Eski rutinimin içinde çeşitlilik vardı; okul, kampüs, Kızılay, Bahçelievler, ev, iş, kurs, mağaza, vezne, büfe, market, sinema, cafe, kütüphane, otobüs, gişe...Sonra, farklı arkadaşlarımla farklı konular konuşurum ben, o zamanlar bunun özgürlüğünü de yaşıyordum doya doya.

Suç var mı ortada bilmiyorum ya varsa kime atmalı onu da bilmiyorum. Bulsam çok rahatlardım hani. Neyse. Sahip olduğum her şeyi eski haliyle geri istiyorum. Birçok insanlar aynı dilekte bulunduğumuzu biliyorum. Artık büyük kısmının imkansız olduğunu da. En azından, kalanların tadını doyasıya çıkarabilseydim, şu sonbaharın depresif günlerinde teselli bulabilirdim.

Elimdekilerden memnunum tamam, sadece akşamları da olsa kendime- sadece bana ait- zamanlarımın olduğunu da hazmettim hadi, ikna oldum; ben bu vakitleri eskisini andırır vaziyette geçirebilmek istiyorum. Lakin...
Babamın bir sözü vardır, babasından yadigar kalan: Hem şoför mahali olacak, hem cam kenarı, hem iki buçuk lira. Yok ya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.