21 Kasım 2011 Pazartesi

Tarihi-mdeki Devirler


Sonbaharın güneşli bir cumartesisindeyim. İstanbul’da, en azından benim mahallemde, sonbahar renklerini seyredebilmek pek mümkün değil. Ankara’da Bahçelievler’de oturuyordum, her yanım ağaç, her yanım park. Bazı arkadaşlarım albümler paylaşıyorlar sonbahar temalı, sağ olsunlar, çok mutlu oluyorum. Bir de kafamdan büyük bir azim ve şevkle, bölükler ve taburlar halinde kopup giden saçlarım, sonbaharda olduğumuzu gözüme sokup duruyorlar.  Ahenkliler fakat kafamda değil; yastıklarda, parkelerde, lavabolarda…

Zorlanarak uyanmadım, normalde acırım cumartesi sabahlarıma. İşe gittim. Bugün ilk defa spor- yani aslında üç buçuk ay önce hep olduğum gibi- giyindim; şaşırdı insanlar. Siyah kotum, bol gömleğim, çizgili hırkam ve botlarım... Saçıma bir at kuyruğu, gözüme bir kalem, oldu bitti. Tırıs tırıs yürürken kendimi çok mutlu hissettim, sırf bu yüzden evet.

Bu hafta sonu tamamen bana ait, kimseyle görüşmeyeceğim, bir planım da yok. Bu günü temizliğe, evi toplamaya ve yemek yapmaya ayırmak istedim. Yarın da güzel bir kahvaltı, devamında da kanepe, battaniye, kahve, kitap, dizi, film serilerimden tasarlıyorum.
Yemek tarifleri topluyorum internetten ve kitaplardan, yapacakmışım gibi…Hayli ironik olarak, çalışmaya başladığımdan beri iki üç kez tarhana çorbası, makarna, omlet yapmak ve hazır yemekleri ısıtmak dışında mutfağa girmişliğim yok. Ben ki öğrenciyken “döktürürdüm”.  Kızlar bilir en iyi. Şimdi canım yapmak da istemiyor, halbuki yalnız yaşayan hatunların başlıca fantezilerindendir bu mutfağa girme olayı. Evi tutarken benim de öyle olur zannediyordum. Tembelleştim ben.

Hafta sonum durağan, sıradan, kısa ve öz, harikaydı. Pazardan sonra bir gün daha olsun çok istedim; bir de bir sallanan koltuğum. Ne kadar güzel olurdu. İkea’nın sitesine girdim hemen, madem  İkea evimizin her şeyi, kuru kuru hayal etmeyeyim diye. Ama şimdilik benim saf hayallerimde kalmasına karar verdim koltuğumun, tuzlu geldi fiyatlar.

Pazar günü saat çalmadan uyandım, ne hoş.  Alarmsız, abuk okul zili, kepenk gürültüleri olmadan…

Pek çokları için olağan fakat benim için artık müthiş addedilen biçimde kahvaltımı yaptım. Zeytin benim için zeytin değil; kömür karası, yumuşak, nemli, zifir bir maden... Sucuklu yumurta alelade bir sucuklu yumurta değil, ya da peynir… Evet abartıyorum. Ne var? Açız.




Kahvaltı seansım sonrasında annemlerin gidişinden sonra (bir ay kadar) ilk kez böyle temiz olan evimde oturdum, tam da cumartesi planladığım gibi kitap okudum. Larsson’dan Millennium serisini okuyorum bu arada, ikincisindeyim. Bestsellerları biraz geriden takip ediyoruz gerçi ama açığı kapamaya çalışıyorum. İlki daha heyecanlı olmasına rağmen daha bildik bir polisiyeydi bana kalırsa; ikincisi, nasıl denir, daha fantastik. Bitirebilirsem tez zamanda paylaşırım görüşlerimi.
Sonra iki saat kadar puzzle yaptım. Ben bir puzzle canavarıyım. Arkadaşlarım ev hediyesi olarak bana puzzle hediye ettiler. Biraz değişiğiz biz, bahsetmiştim. Ben paketi görünce Borcam filan hayal etmiştim, olmadı.

Evi temel ihtiyaçlar için kullanmaya alışık bünyeme bu kadar uzun zaman evde kalmak yaramadı, dışarı çıktım. Biraz yürüyüş yaptım, sonra fix mekan Marmara Forum’a yöneldim. Tüm İstanbul günü orda geçirmekte kararlıydı anlaşılan, kendime bir yer bulamadım. Çıkarken gelecek programa göz attım. Elif Şafak cumartesi imza gününe gelecekmiş.

İstanbul'da geçirdiğim -burada kaldığım hafta sonları içinde- tek başıma geçirdiğim ilk hafta sonum. Şimdiye kadar hepsi ya bir gezme, kaçıp giden saatlerden sonuna kadar faydalanma çılgınlığı içinde geçti, ya da bu dar vakitlerde ailemi görmeye gittim. Artık Ankara'ya dönmek ya da başka bir yere yerleşmek gerçeklikten çok uzak düşünceler olduğuna göre ve İstanbul beni de avucunun içine aldığına göre, artık buralıyız demek ki. Adapazarı'ndan bindiğim ve Ankara, Konya, Atina, İstanbul derken yıllardır dolaştığım, her durakta indiğim tren son istasyona geldi. Bu hafta sonu burada yerleşik yaşama geçtiğimin kanıtıdır benim için. 
Haftaya da pencerenin önüne saksılar koyup, içlerinde domatesle sivri biber yetiştirmeye başlayacağım ve böylece devrim tarımla da tanışacak. Madenler filan sonra.




1 yorum:

  1. oturup yalnızlığına ağladım... hayat bok gibi... neyse sen bana bakma.

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.