16 Nisan 2012 Pazartesi

domestik teyze

Hayır... Hala canımı sıkan bir şey yok. İşsizlikten hala ölesiye memnunum ve bir kaç haftaya kadar beş parasız kalacağımı bilmek dışında üzücü hiçbir şey yok.

Evde ilk günler tam da beklenen şekilde seyretti. Temizlik yapıldı, komşularla kapı önü sohbetleri edildi ve dahi akşam oturmalarında bir araya gelindi. Bu da bitti. Bu hafta gezme haftası. 
İstanbul'dayım. Saide'yle buluşup hafta içi İstanbul'un dibini boylayacağız ve sonra onu medeniyetin beşiği, sosyal yaşamın merkezi Adapazarı'na götüreceğim. Kendisi, kendi deyimiyle Republic of Merzifon'da ikamet etmekte. Yani benimki kızı bir metropolden öbürüne savurmak olacak ama neylersiniz, her daim uçlarda yaşıyoruz işte.

Çok da ezmek istemiyorum memleketimi. Hakikaten bazı mevzularda kördür, bilenmeyecektir de. E küçüktür, büyümeyecektir de. Nitekim bu onun sorunu değildir. İl mi olsun, n'apsın. Sonuçta sosyal gelişmişlik anlamında kat ettiği yolu da göz ardı edemem. Pek çok kafeler, restoranlar, alışveriş merkezleri açılmış son zamanlarda; esasında gidip Adapazarı'nı baştan öğrenmem gerekiyor. Ben lisedeyken yaşam alanı ciddi anlamda çok dardı.
Şahsen ben git kendini çok sevdirmeden mottosuna uyarak ergenliğimin sonlarında gençliğimin başlarında, çok güzel bir zamanda ayrıldım evimden. Haliyle şana şöhrete büyük şehre doymuş kişi olarak da şimdi eve dönmek benim için güzel şeyler demek. Farklı hayatlar tecrübe edip dönünce, artık bünyenizin kabul edemeyeceği aktivitelere/durumlara dur diyebiliyorsunuz. Bu küçük dünyada, içinde eriyip gitmeden yaşamak güzel. Gayet iyiyim özetle.

Bu hafta sonunda arkadaş grubumuzun ikinci firesini veriyoruz; Mine nişanlanıyor. Yani biz nal toplayalım.
Her şey çok ani gelişti. Ağaçların altında ağzımızda pipet, elimizde dürüm yayıla yayıla şiir roman çalıştığımız günler nasıl da uçup gitti. Mezun olduk, iş bulduk, çalıştık, yetmedi iki yeni yetme tuttu bize "kadın" dedi, şimdi de nişanlanıyoruz. Aklım almıyor.
Gençler konuşmuş anlaşmış, bana halt yemek düşüyor; mutluluktan fenalık geçirmelerini dileyebilirim ancak.

Rejimi soracak olursanız iyi gidiyor. Ama Saide gelince büyük darbe alacak. Tayfa Metropolde yazımı bilenler Saide'yi de hatırlamışlardır; ve bizi birbirimize ve hayata bağlayan cuisine (gırtlak yerine bunu kullanınca çok koymuyor) sevdamızı.

Unutmadan, facebook beni de tünele soktu, iyice tadı kaçtı sanal alemin. Yenilik yapmış sözde, kör olmayasıca. İçine etti.

İstanbul'dan ebadı belli olmayan bir süreliğine ayrılmak, ki gerçek bir ayrılış değil tabi bu, problem değil ama benim aç gönlüm her şeyi bir arada istiyor. Evim olsun, annemler olsun, yemyeşil bahçem olsun, gürültüsüz olsun, işim olsun, ama O da olsun. Ama hem çörek hem de börek bütün durmuyor. Bütün parçalarımı alıp da bir yerden bir yere tam tekmil gitmem zaten hiç mümkün olmadı.

Bir kanepe, bir bilgisayar, bir kavanoz kahve, biraz kitap biraz müzikten ibaret bu serkeş, bu başı boş hayat; ev terlikleri, mutfak önlükleri, sehpa örtüleriyle taçlandırılmış domestik bir hayata doğru dikkate değer bir dönüşüm içerisinde.


Otokontrolü bırakmayacağız ancak! Günlük komşu teyze dozunu asla aşmayacağız. Çark Caddesi'nde kim kimi kimin kızıyla görmüş tadındaki, o bir türlü aşılamamış, rezil ve boş beyin ürünü dedikodularla altın vuruş yapıp kendimizi kaybetmeyeceğiz.

Bu belki de kısa bir tatildir. Geçicidir. Belki yine elde bir valiz yeni bir macera başlar bu şehrin bir yerinde. 
Ama hemen değil.
Bir süre değil.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.