29 Nisan 2012 Pazar

kadınsal devrimler

Düğün nişan sünnet sezonu açıldı.  Kapı altından atılan, komşunun kızından gönderilen davetiyeler almaya başladık. Bunlar çeşitli renk ve ebatta olup, gösterişleri konusunda sidik yarıştırılan davetiyeler. Tüylü mü, tüllü mü, kuşe mi, yelpaze mi, rulo mu diye eminim üzerine hayli kafa yorulmuş kağıt ziyanlıkları.

Etmeyin diyorum diyorum, hep kendi çapımda kalıyorum. Sevgili Hayrettin ve Tuğba, Allah mutlu mesut etsin ama vallahi davetiyenin baskı kalitesi, deseni umurumuzda değil. Atacağız bir de onu sonra, biliyor musunuz? Sadece maksadına uygun, mütevazi ve şık bir şey hazırlasanız, belki size bu kadar gıcık olmam, hatta düğüne bile gelirim.
Kimsenin "amaan bir kere olacak, tam olsun" şeklindeki iç rahatlatmasına da açık kapı bırakmıyorum.
Kağıt konusunda takıntılıyım, hassasım. Ciddi anlamda. Haklı olduğuma da inanıyorum.
Böyle osuruktan detaylara kadınların meraklı olduğunu inkar edecek değiliz herhalde. Değiştirebilecek olanlar da bizleriz o zaman.

Günlük fırça mı kaydıktan sonra, vermek istediğim mesajı verdiğimden emin olarak diğer bir sosyal gözleme geçiyorum.

Hemcinsleri olarak, farklı ortamlarda kadınları incelediğimi biliyorsunuzdur. Dün akşam da bunlardan birine tanık oldum.

Bazı muhafazakar kesimlerin nişan düğün benzeri törenlerinde, karma aktivitelerde kadınların kendilerini yeterince gösteremeyecekleri dolayısıyla, kadınlara özel bir toplaşma programı yapılır. 
Bu gecelerde hep laf ettiğimiz Arap kadınları gibi oluruz. Dışarıdan bakınca sarım dürüm lahana, düğmeleri açınca şıkır şıkır satenler ipekler şallar, koyun koltuk parıl parıl ziynetler... Kendini sokakta gizleyen kadın, içindeki bütün süslenme ve beğenilme güdüsünü dinlemiş, bütün varlığını kusmuş. Ekstradan eklenen süslerin yanı sıra, et göstermeye de ayrıca bir eğilim oluyor böyle gruplarda. Çatallar, bacaklar filan, üf...

Eleştirmiyorum, burası önemli.

Haklı bi dürtüdür bu, olabilir. Kadın -bence de- çok güzel bir yaratık ve beğenilme arzusu doğasında var. Hatta sadece bakılmak için yaratılmış olduğunu düşündürecek kadar güzel hatunlar bile var. Uygun mecralarda bunu sergilemesi normal.

Fakat bu dürtüde hastalıklı bir yan olduğunu düşünmeme sebep olan bir şey de var.

Zannediyorum, hayatlarının büyük bölümünde "günlük şeyler" giyen bu kadınlar, neyi neyle giyeceklerine, takacaklarına karar veremiyor ve fırsat bu fırsat deyip her şeyi bir arada kullanıyorlar. Açıkça söylemek isterim ki, bu kabak gibi görgüsüzlük oluyor. Zarafetten çok uzak bir görüntü çıkıyor ortaya. Bu güzide beldemizde her türlü kentsel imkana sahip olup, kırsal mantıkla devam etmek olmuyor. Bir takım görüntüler ve dahi adetler değiştirilmeli, hatta kaldırılmalı. 

Devrim yapmaya geldim. Ben de Adapazarı'nın yeşil parkalısıyım. Yakındır kabul günlerinden aforoz edilmem.

Gel gelelim, neticede kadın. Söylesen, her biri, en güzelini kendisinin bildiğini iddia edecektir. Bu yüzden gelip içimi bloga kustum.

Yaz uzun. Kim bilir daha ne renk cümbüşleri, altın yüzük çeşitlemeleri (parmakların eklemlerine kadar, alabildiğince yüzük takan kadınlar gördüm) göreceğiz. Ben de blogtan bloga atacağım kendimi.



4 yorum:

  1. blogun blog olmayan mecralardan en büyük farklı bu işte. bu yazı. Toplumdaki bi fotoğrafı samimi bir şekilde yorumlamak. Ve fazladan tek bir cümle yok. Tebrikler. :)

    ayrıca lütfen kelime doğrulamayı kaldırır mısın ?

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim.

    Kelime doğrulama kaldırılmıştır, nice keyifli okumalara ve free yorumlarınıza :)

    YanıtlaSil
  3. Yazının sonu bana nerden hatırlattıysa altın dişleri hatırlattı. Eskiden ne çok insanda vardı allahım. Görünce fena olurdum ben. Neyse öyle işte:)

    YanıtlaSil
  4. çocuklukta yaşanmış bir travma yüzünden olabilir, aynı etkiyi bir süre öncesine kadar diz altı naylon çoraplar yapıyordu bende de :) olur öyle :)

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.