3 Mayıs 2012 Perşembe

beynimi renklilerle yıkıyorum

Vallahi bir kadın için en güzel meslek. Gittiğin geldiğin saat belli, aldığın para belli. Ay çocuğumdu ay kocamdı diye sersefil de olmuyorsun. Üç ayı tatil. Mis. Hem saygın bir meslek sonra. Yiyeceğin bir lokma ekmek, o kadar canını üzmeyeceksin şu hayatta. Hem bir düzeni oluyor insanın. Bir bayan için ideal.

Cümlelerin yerlerini, yahut cümle içindeki ögelerin yerlerini değiştirerek de okusanız, hepinizin beyninde neden bahsettiğimi şıppadanak tanımlayacak program mevcut. 

Velhasılı kelam ben öğretmen oldum.

Adapazarı'na geldiğimden beri inceden bir iş bakınma durumu vardı. Derken ciddiye biner gibi oldu. Gidiver geliver derken dün sözleşmeyi önümde buldum. İmzaladığımda öğretmen olmuştum. Çıktığımda hayatımı her gün lime lime eden, içimi bir sıkan bir bırakan tüm ihtimalleri cayır cayır yaktım. 
Üzülmedim değil. Ama neye üzüldüğümü tam kestiremedim. Sevindim de bir yandan. Ama neye sevindiğimden de çok emin değilim henüz. Büyük olasılıkla, beynimdeki o otomatik program devreye girdi ve bana yazının giriş paragrafını okudu, benim de içim rahatladı, he iyi lan o zaman dedim.

Aslında İstanbul'da ya da başka bir sektörde diretmek konusunda çok erken pes etmiş değilim. Çünkü geçtiğimiz aylarda yaşadığım möthiş iş deneyimi, boyumun ölçüsünü yazıp elime verdiği gibi, neyi gerçekten isteyip neyi istemediğimi de gösterdi bana. Varmış demek ki o giriş paragrafında tarif olunan kadına meylim; İstanbul'da canhıraş, tepe taklak yaşam savaşı verirken ister istemez meyletmişim demek ki. 
İçimi yokladım. O savaşa dönesim yoktu. O halde gıdım sarkana, yüzüm kırışıp menopoza girene kadar kariyer yapma arzum da yoktu. Daha fazla zorlamadım kendimi. 

Şimdi İstanbul'a gezmeye gideceğimi bilmek güzel. Artık boğazının, sahilinin benim için de cezbeden bir yanı olacak. Onu uzaktan sevmek en güzeli olacak.

Her gün, büyük denizlerde yüzüp kariyer yapma fikriyle, senelerce uzak olduğum eve dönme ihtimalim arasında gidip geldim. İnsan uzun yıllar yırtına yırtına okuduklarının ederinin çok daha fazla olacağına inanıyor, elinin uzanabileceği mesafedeki fırsatları basit görüyor; bu yüzden uzaklarda kalıyor gözü. Gözüm. 
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş ne de olsa.

Günlük ikilemler sırasında ne zaman büyük denizden kaçsam, aklıma öğretmenlik ihtimali geldi. Öğretmenliği düşününce hep o paragraftan alıntılarla bir potpuri yaptım kafamda. Ama tatili çok, ama mesai az, ama rahat, ama düzenli... Eni konu bildiğin güzel görünüyordu işte.

İşler yolunda gitmedikçe beynimi bu düşüncelere daha çok daldırıp çıkardım. Aramızdaki mesafe daraldı neticede. Ve dün aldım o etiketi, boynuma astım. Dileğim, hakkıyla ve gururla taşımak. Üzgünüm ama iyi yapacağıma hiç şüphem yok. Tek sıkıntı, gözüm arkada kalacak mı? Gün gelecek, yine aklım şık şıkırdım ofislere, boş zamanlarında ego tatmin ettiren amirlere ve tüm o höt zöt ortama gidecek mi? 

Eylül'e kadar kafam rahat. Yılardır birikmiş yatma, uzun oturma ve dinlenme hakkımı bu dönemde dibine kadar kullanacağım. Bilin diye söylüyorum, yaz bana güzel.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.