25 Mayıs 2012 Cuma

hayat bir sendrom arkadaş!

Öğlen saat bir itibariyle denize karşı kahvaltımı etmiş, alışverişimi bitirmiş, gezmiş tozmuş ve evimi toplamış bir halde köşeme kuruluyor ve günün geri kalanını gayrimenkul geçirmeyi planlıyorum.

İstanbul'dayım. 

Son günlerde hava bir karakteristik geliştirdi, ikindiye kadar yakıp kavurmaca, sonra ıslatmaca, suya boğmaca.
Sabahın bir kısmını sahilde değerlendirdim. Ya gezmeli tozmalı oldu mu nasıl sevdiriyor şu şehir insana kendini. Bugün tatil midir nedir bilmem ama, sahil bol bol yeni yetme ve ergen doluydu. Ben güneşe karşı oramı buramı kızdırırken ilginç diyaloglara şahit oldum. Bir kaçı birbirlerine devamlı 'aşkım' diye hitap ediyorlardı. Sonra biraz daha kenarda duran ve üç kızdan müteşekkil grup Fatmagül'den, ve bilmediğim başka bir dizinin "kahramanından" bahsediyorlardı. Biri Cüneyt aynı ona benziyor kız, dedi. Birkaç cümle sonra Cüneyt'in hayırsız tabir ettiğimiz bir lise terk olduğunu anladım. Anladığım kadarıyla Cüneyt, ensesindeki saçları uçları sivri sivri uzatıp, favorilerini yapıştıran, baskılı turuncu tişört altına beyaz dar jeans giyen, bileğine renkli plastik bileklikler takan, henüz sakalları çıkmayan, zayıf ve biçimsiz ve sigara içen biri. Gitmeyecekmiş okula. Büfede duracakmış. Kızın annesi de olur vermemiş tabi. 
İçim şişti.
Hikayenin eksik kısımlarını ben de bilmiyorum. Kız kaç yaşında (14'ten fazla olamaz bana kalırsa), bu büfe ne büfesi, Cüneyt n'apmaya çalışıyor...

Muhabbetlerine tamamen iyi niyetle ve gayet arsızca misafir olduğum bu insan grubuna çok üzüldüm ben. Az daha yetişkin olsalar çatır çatır alay ederim, ama bunlarla edemem.

Yürürken aklıma şu şarkı geldi, cuk olmasa da, çağrıştırdı işte; bu çifte hediye ediyorum: 




Mama I'm in love with a criminal and this type of love isn't rational, it's physical...

Tesadüflerime gündüz kuşağı programlarından Yeniden Başlayalım diye bir program da tuz biber oluyor an itibariyle. Biri 14 yaşındaki Aslı'yı kaçırmış... 

Ne kadar da zor insan olmak ya. Her zaman, her yaşta zor.
Çocukken ayrı dertler, ayrı tehlikeler, hem de karnabaharsız...
Ergenken apayrı tehlikeler, yine karnabaharsız...
Yaşlıyken başka tehlikeler, karnabaharlı ama artık sağlıksız ve savunmasız...
Bu kadar kalabalık ve çok sesli bir dünyaya ben nasıl karnabaharsız bir çocuk getirebilirim, buna nasıl cesaret edebilirim, hiç bilemedim.

2 yorum:

  1. Aslında ergenlerin bol bol karnabaharı var. Ve bu karnabaharların tamamını, sivilceleri ile ergenliğin vücutlarına yansıttığı diğer değişikliklere yöneltiyorlar.

    Dolmuşçuluğu kendisine hedef olarak belirleyen birinin, bu yaşlarda, tüm hayatlarını o dolmuşun içerisinde geçireceklerini kabul ettirerek kız kaçırması bile beklenir :)


    Lisede, erkek arkadaşı uzun uzun telefonda konuştuğu için telefon faturasını ailesinden saklayan bir kızın, söz konusu yüklü miktardaki faturayı ödeyebilmesi için sınıfta para toplamıştık. Tabi "kaldırım mühendisi" eleman sonra kızı kaçırdı. (Elinden kaçırmadı, bildiğin kaçırdı) :)



    ps: Sonra ayrılmışlar, kız da liseyi dışarıdan bitirmiş:)

    YanıtlaSil
  2. Hayat bir sendrom arkadaş... :)

    Ve korkarım ben de 'kaşarlanmışım'. Çünkü bugün gördüğüm kızla ve gıyaben tanıştığım Cüneyt'in aşklarının da varacağı yerin tıpkı orası olduğunu sezdim.

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.