12 Haziran 2012 Salı

cinayetlerim

Biz Adapazarlılar geleneklere çok bağlı, çok duygusal insanlarız. Atadan kalma kokmuş düğün adetleri, efsanevi yemek tarifleri gibi geleneklerin nesilden nesile geçirilmesi yanı sıra, mektup yazmak da halen üzerine titrediğimiz geleneklerden-miş.

İgdaş'la ilgili verdiğim faydalı ve pratik önerilerden sonra postane hakkındaki deneyimlerimi de sizlerle paylaşmayı bir borç bilirim.
Dün yolum postaneye düştü. 


Okuyamayanlar için: 
bekleyen:134, yaklaşık bekleme süresi:12.34

Bekleme salonu yapmışlar PTT'ye. Nasıl bir gelen giden trafiği varsa artık. Teyzeler, çocuklar, pusetli kadınlar, amcalar, kasketli dedeler... Her yaş grubundan duygusal Adapazarlı, bilimum fatura evrak işlemleri yanı sıra mektup göndermek için orada hazır bulunuyorlardı. Bu mektup olayını nereden mi biliyorum? Güvenlikçiyle kanka oldum; alınan numaraların büyük çoğunluğunun posta-pul-kargo için beklediğini söyledi.

Bu arada ben o kadar beklemedim elbette; işi acele olup derhal vazgeçecek olanları, bir süre bekleyip eah bea yetti mori diyerek fişini fırlattığı gibi orayı terk edecek olanları da yaklaşık olarak hesaplayıp 548'den düştükten sonra, hemen hemen tam vaktinde postaneye geri döndüm. 

Değinmek istediğim diğer bir konu, haziranla beraber etrafımın tacizci sinekler ve tecavüzcü böcekler tarafından sarılıyor olması. Sizin de başınıza geliyordur belki.


Benim cildim, uyuz derecesinde hassastır. Sinek sokmasın, konsun yeter, fosur fosur kabarırım bir güzel. Hırt hırt kaşır yara ederim, mecburen. Ovadril'dir en yakın arkadaşım.
Eve yerleştiğim ilk akşam, başıma yastığıma koyup hayatımı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirip romantik olacağım sırada zıııığiiiyyyy! dedi geldi lanet. Fırladım. Dakikalar süren bir savaş. Yapıştırdım nitekim. 


Oh. Mort.

O rahatlıkla döne döne uyurken ben, sabah bir de bakalım bir mahlukat beni enseden kuyruk sokumuna kadar hatır hutur yemiş. Delik deşik etmiş. Gözün çıksın! Kanadın kopsun! Antenin düşsün! 
Günlerdir merhemleniyorum.


Ertesi gece yine aynı filmi gördüm. ışığın kapanmasıyla birlikte sahneye çıkan aşırı zeki sivrisinek. Onu yastıkla boğdum. Halıya düştü o, resmi yok.


Bütün pencerelerde sineklik olmasına rağmen anlamıyorum bu azimli böcekleri ancak bir şekilde o geceyi de savuşturduk. 


Dün gece ise duvarımda tüm iğrençliği, sürüngenliği ve tiksinç kımıltısıyla kulak böceği.... Onun üzerine de terliği yapıştırdım. Sonra kazıdım.


Kümeste yaşadığımı düşünenler için açıklık getireyim. Kümeste değilim ama dört tarafı bilimum ot, ağaç, nebatatla çevrili bir cangılın içinde bizim evimiz. Yani aslında ben de böcek olsam, ben de bir yolunu bulur eve girer, o evdeki en taze eti kendime hedef seçerdim.
Böcekle empati mi yaptım ben....


Bu yaz savaşım büyük. Daha çok kan dökülecek. Pişman değilim. Ben bedenimi korudum.





2 yorum:

  1. O adapazarı postanesinde ne günlerim geçti ama özlemedim :D sıra beklemek kadar iğrenç bir şey varsa oda sinek sokması (Konuyu nasıl da bağladım :))

    YanıtlaSil
  2. konuyu bağlama şeklini kendi tarzıma çok yakın hissettim :)

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.