9 Ağustos 2012 Perşembe

büyüdün diyorlar bana, ağlayasım geliyor o zaman

Oğ, çok fena.
İnsan, başka insanlardan ya da her türlü dış etkiden uzak kaldığında, içgüdüsel olarak kendi öz cinsiyetinin ruhunda olan yahut toplumda bu cinsiyetin payına düşen davranış ve eğilimlere meylediyor olmalı.

Evet. Bence de bunu biraz basitleştirelim.

Diyorum ki, nicedir evde tıkıldım kaldım; annem, babam, yengem, birkaç kuzen, yoldan geçerken sağ olsunlar iki laf atmayı ihmal etmeyen bir iki komşu hanımdan başka görüştüğüm kimse yok. Vücut da ruh da nadasa bırakıyor kendini. Sohbet etme yetisi unutuluyor. Fikir üretme bitiyor. Başka insansızlıktan, bir araya gelip oturan külçe bedenler oluyoruz.

Hah işte o zaman, bu inzivanın içinde ben de kız gibi davranıyorum. Buraya bağlayacaktım.

Sosyal bir hayatım varken, rahat giyinir, hatta ölür de rahat giyinir biriyim-idim. Saç baş, keza. Şimdi bazen saçlarımı sarıyorum. Sonra açıp şekil veriyorum, bitince gelip televizyonu açıyorum. Oturuyorum öyle. Şekilli mekilli. Öğlenleri Aşk-ı Memnu'nun tekrarını veriyorlar. Bazen NTV'de daha ciddi programlar izliyorum. Balkonu yıkayıp, geçen arabaları beğendiğim de oluyor.

Tırnaklarımı yapıyorum arada. Sonra akşam yemeği için bir şey hazırlanacaksa ona yardım ediyorum. Bazen tırnaklarımla eş zamanlı olarak çamaşır makinesi de bitiriyor. Kalkıp çamaşırları asıyorum. Tek tek, gere gere.

Geçenlerde hayli yüksek ve dolgu topuklu sandalet aldım ben. Çok da isteyerek aldım hem de.
O güne kadar topuklu ayakkabıyı birkaç kez salon düğünlerinde giydim. Ayaklarım da bebek mezarından hallicedir hani. Bu yaşıma kadar spor ayakkabının rahatlığı içinde keyiflerince büyüdüler maşallah, ellemedik. Bir gün belki ben de zarif ayakkabılar giymek isterim diye bir düşüncem, en azından bir şüphem olsaydı o vakitler, gerekirse Çinliler gibi tahta kalıplara sokardım belki ayaklarımı. Ceylan gibi de seke seke gezerdim şimdi otuz beş numaralarımın üstünde.

Geçen gün bir yerde, beni çocukluğumdan beri görmemiş bir komşu kadına rastladık. Kadın bir yandan hal hatır ederken bir yandan da beni süzdü, süzdü... Sonra tipik komşu teyze davranışı gereği, anneme benim yanımda benimle ilgili, Ay Emine maşşallah ne kadar büyümüş bu, aa iyice serpilmiş de gelinlik kız olmuş dedi.

Bu cümleden sonra ben oradan uzaklaştım. Çünkü o anda üçümüz de, bu küçücük mahallede 1950'lerin kafasını sürdürmekte olan bu küçücük kadının, bana damızlık kız gözüyle baktığının farkındaydık. İrkilmiştik. Annem de, beni henüz ne kendimin ne de ailemin sokmadığı bir kalıba sokan bu fütursuz kadından kurtulmaya çalıştı. Seneler sonra bu yersiz samimiyet hakkını kendinde nasıl gördüğünü bilemedik.

Demek ki gözle görülür derecede büyümüşüm artık. Başka hiç ihtimal kalmamış. Demek ki kendi öz vücudum, metabolizmam ve hatta biyolojik saatim de olayın farkında; bir ruhum kalmış oralı olmayan, oralı değilmiş gibi davranmaya çalışan.

Eğer bu haller genç kızlığın son demleri ve kadınlığa geçiş dönemi anlamına geliyorsa, keşke bu kadar göstere göstere geçmese genç kızlığım. Keşke bu kadar farkında olmasam alışkanlıklarımın, rahatlıklarımın değişmekte olduğunun.
Demiştim, beni bu bilinç öldürecek.

Bu kadar işsiz güçsüz ve domestik seyretmekte olan hayatımın da buna katkısı çok büyük biliyorum. Ve yine biliyorum ki okullar açıldığında çalışmaya başlayacağım. O zaman, sabahları saçımı burup burup tepeye tutturmaktan ibaret olacak bütün havam. Ya da bazen aynaya bile bakmadan bir tarak vurmaktan. Yine üşeneceğim ve salaş salaş işe gideceğim günleri dört gözle bekliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.