20 Ağustos 2012 Pazartesi

not

Bayram geldi, saadet havası filan, kimsenin içini pörsütmek istemem ama, benimki pörsük, n'apayım...

Bir yandan "gelsin hayat bildiği gibi, işimiz bu, yaşamak" havasına girip her şeye hazırmış tavrı takınıyoruz. Öte taraftan bu bir kabuk sadece, yaranızı kapayan; özellikle de kanamasından korkulan bir yaranızı. Bu duygu başka şeyler düşünmenize engel oluyor. Korkunuza odaklanıyorsunuz; fırtına öncesi sessizliğiyle kendinizi dinliyorsunuz.

Yine oluyor işte. Niye "biz"li cümleler kullanıyorum yine?
İçten içe maksadım, durumumu herkesçe yaşanılanlaştırıp olağanlaştırmak. Herkesin zaman zaman pörsüdüğüne inandırmaya çalışıyorum kendimi. Evet, neyse.

İçinizde bir şeyler kopacak gibi oluyor. Başka şeyler düşünemiyorsunuz.

Başka şeyler düşünemiyorsunuz, kafanız oraya, kendinize takılıp kalıyor.

Öyleyim işte, düşünüp anlatmam gereken pek çok şey var ama yazamıyorum. İyi gitmiyor, iyi gitmiyorum. Başka şeyler düşünemiyorum.

İnsanların g.tleriyle düşünmelerinden çok rahatsızım mesela, bu konuda söylemem gereken şeyler var bir süredir.
Bir de, geçenlerde kadınların neden siyaset gibi ciddi konularda yazmadıklarına, neden çoğunlukla ev, dekorasyon bok püsür, "hafif" konularda yazma eğiliminde olduklarına dair bir makale okudum. Çok iyiydi, ne zamandır ben de bunu düşünüyordum zaten. Ama şimdi düşünemiyorum. Hakkında bir şey söyleyecek kadar düşünemiyorum üzerine. Sosyal içerikli yazılara yoğunlaşacak, otu sapı eleştirecek kadar düşünemiyorum bu sıralar; doluyum. Bomboş ve dopdoluyum.

Ters giden bir şeyler var. Hiç özlemediğim zamanlara geri dönüyorum içimde. Ne aradığımı da bilsem iyiydi. İçime saklanıyorum sadece.

Her neyse, düşünemiyorum. Bunu söylemek için geldim. Travmam geçince dönerim.


2 yorum:

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.