2 Ağustos 2012 Perşembe

istenmeyen kıllar

Hayatımın kıl bir dönemindeyim, belki geçici bir süreçtir ama bu kıl olduğum gerçeğini değiştirmez tabi. Böyle insanların gerekçeden sayılabilecek uzun listeleri olur; benim de varmış. Sivrisinekten davulcuya varıncaya kadar pek çok alanda haybeden sinir bozukluğu yaşayabiliyorum. Bunlardan bir seçki sunacağım sizlere. Ben bunlara sinir oluyorum:

Toplu taşıtlarda boğaz temizleyen insanlar. Yüzünüz buruşur; elinizden başka bir şey gelmez.

Kalem arkasının emilmesi. Bu özellikle de kurşun kalemse, hiç dayanılmaz; ıslak ıslak, dişlenmiş odun...

Ben mesajımı okurken, burnumu silerken, yandakiyle laflarken, işgüzar bir garsonun fişek gibi gelip bitmemiş tabağımı, hiç bana sormadan alması. Ben yemeklerin en sevdiğim kısımlarını en sona saklarım üstelik! Mesela karnıyarığın önce içini sıyırıp yerim, patlıcanlarını sona bırakırım. Mıncırılmış patlıcanlarımı görünce, tabağımı 'hea bitirmiş bu' zannıyla çekip alan bu adam da kim oluyor?! Her ortamda da hey dur lan bitirmedim daha denmiyor ki.

Her ne sebeple ise, evimize gelen dıdımın dıdısı akrabalara karşı bir, yanaktan öpülecekler mi? gerginliğinin yaşanması; şayet öpüldüyse, ikinci yanak da öpülecek mi ikilemi. Kimisi üçüncü kes bile basıyor insanı göğsüne, kestiremiyorsunuz ki. Üçüncüyü özellikle, hiç beklemediğiniz için, sanki istemiyormuşsunuz gibi bir görüntü veriyorsunuz zatın omzuna doğru giderken.

Kapı önünde sesler duyunca şimdi zil mi çalacak, biri mi gelecek gerginliği; akabinde, yastığı yerine koy, çekirdek çöplerini de kaldır, çoraplarını topla telaşı yaşamak.

Facebook profillerinde, hele de kapak fotoğraflarında, kalp içinde iki baş harf olan insanlar. Öyle sevgili olmaz ya. Öyle aşk olmaz.

Otobüste arka çapraza ne tanıdık ne tanımadık birinin denk gelmesi, inene kadar süregelen göz göze gelmeme çabası. Çünkü selam verip vermemek arasında gider gelirsiniz. Kuru bir selam yetersiz kalabilir, nasılsın? diye sorsanız,  ben de iyiyim'den sonra konuşulacak bir şeyiniz olmadığı için o diyalog da sırıtabilir. Bilemezsiniz.

Postane, banka gibi yerlerde naylon iple bankoya bağlı kalemler. Yürütülmesin veya unutulup ceplenmesin diye bağlanan kalemlerin o lanet ipleri eskir eskir, tüylenir, boyanır...
Banka demişken, buna da genelde bankalarda rastlıyorum. Memurunun gömlek düğmelerinin meme/göbek seviyesinde gerilmiş olması. Kadında da erkekte de ne kadar kötü görünüyor ya. Bir de biz üstten bakıyoruz ya, öf. Bir beden büyüğü daha mı pahalıya satılır ki bu gömleklerin...

Her şeye rağmen sevdiğim şeyler, anlar ve incelikler de var. Ama az tabi, kılım ya.

Eşe dosta candan sarılmak gibi. Şöyle uzaktan, değdi değmedi yanakları dokundurmak değil. Sımsıkı. Ne kadar güzel oluyor.  

Ayağı orta sehpaya uzatmayı hiçbir şeye değişmem. Hiçbir zigon, hiçbir fiskosta yoktur bu işlev.

Sonra, cips kasesinin kıpırdatmaksızın yerleştirilebileceği bir göbeğe sahip olan insanlar da çok güzel mesela. Oh ya ne konfor.

Sıcak ve tuzlu çekirdek yemek, yanı sıra, bakkala benimle aynı anda giren ekmek de beni mutlu eden küçük şeylerden.

Dolmuşun tam ayağımın hizasında durması ve cüzdanımdaki bozuk paraların eksiksiz fazlasız denk gelmesi de öyle.

Rastgele açtığım televizyonda sevilen bir dizinin/ filmin yeni başlamakta olduğu görmek.

Baharat dolabını açtığım zaman iç içe geçmiş onlrca kokudan hangisinin daha baskın olduğunu anlamaya çalışmak; her açışımda bir başkası daha keskinmiş gibi gelir.

Bu listede kendini bulanlar avucuma mum diksin. Ee, tek kıl ben değilim ya.

3 yorum:

  1. ayağı orta sehpaya uzatmayı ben hiçbirşeye değişmem..
    Şu an uzatıyorum bile :)
    Garsonun bitmemiş tabağı bardağı almasına bende gıcık olurum :)

    YanıtlaSil
  2. oh ya pek bi rahatladım. hepsine bende kılmışım!

    YanıtlaSil
  3. kıllığından utanmayan öz güven sahibi insanlar, var olun :)

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.