19 Ekim 2011 Çarşamba

Alamet

Sabahleyin daha son merdivenleri inerken içimde sürekli bir rahatsızlık, yarım kalmış yığınla işin sıkıntısı var. Yarım kalmış yığınla da işim var. Yeni taşındığım evde haftalardır çözülmeyen teknik aksaklıklar, işle ilgili ha oldu ha olacak, bugün yarın belki çözülecek sorunlar vs vs, bu liste dönerken kafamda söylenip duruyordum yine kendi kendime. Akşamımın ve uykumun çok güzel olmasına rağmen vasat başladı yani sabah.
Bu sabah bir işaret aldım. Tam bu sırada bir işaret aldım bugün, ama ne olduğunu söylemeyeceğim. Saniyelerce donup kaldım, bir şey söyleyemediğim gibi uyuşmuş aklımdan geçebilen tek şey bunun mızırdanmayı kesmem için bana bir uyarı olduğuydu. Büyük bir işaretti, diyordu ki:

-Küçücük beyninle sorun diye düşündüğün şeyleri sana böyle yediririm işte, isteseydim seni nasıl bir belaya sokabilirdim bak ve işte bu kadar da kolay olurdu. Görüyor musun? Doğabilecek sonuçlardan dolayı hayatın bile mahvolabilirdi. İstemiş olsaydım bunu ne durdurabilirdi ki? Hiç kimse, hiç birşey...Ne kader diyebilirdin, ne kadersizlik. İyi bak, seni böyle bir şeyden ben korudum, buna ben engel oldum ama olmayadabilirdim... O yüzden yakarırken de,  isyan ederken de, beni meşgul ederken de daha dikkatli ol.

Usulca yürüdüm, içim titreyerek...
Masama oturdum, internette haberleri okumaya başladım. Açtığım ilk sayfada ilk manşet Çukurca'da, şimdilik 24 askerin şehit olduğuydu. Gün aydın başlamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.