22 Temmuz 2012 Pazar

turne günlükleri IV

Evimizde yaşam belirtileri giderek zayıfladı; saatler geçtikçe bastıran açlıkla beraber annem, babam ve ben birbirimizden kaçarcasına birer kanepeye attık kendimizi; ben daha da abartıp oda değiştirdim. Ramazan'da hepimiz ergen gibi davranıyoruz.

Bu kesif (bunu da hep bir yer bulup kullanmak istemişimdir) yalnızlıkla ancak bloga dönülebilir, yazı yazılabilir dedim. Turne günlüklerimden son izlenimlerimi de aktarma niyetindeyim. Ankara'ya da yeterince yer vermeliyim bu minyatür seyahatnamede.

Amasya'dan Ankara'ya dönüş tam anlamıyla çileye dönüştü sayın okur. Mis Amasya Turizm'in sayın yolcularından ben ve Saide, kesif ayak kokusundan telef olacaktık. Ayakkabısını bir giyen bir çıkaran, bu suretle aralıklarla buram buram koku salan o şahsa karşı saatlerce amansız bir mücadele verdik. Kanaatimce bu, bir ayağın tek başına yapabileceği bir iş değildi. Mutlaka ki naylon, polyester karışımı bir güçle desteklenen menfur bir suikast girişimiydi. 

Aşti'ye vardığımızda bu kokuyla yaşamaya alıştığımızı zannediyorduk artık; gözlerimiz kanlanmış, benzimiz sararmıştı, ta ki farklı vücut ifrazatlarının kokularıyla karşılaşana dek... Hava sıcaktı, insanlar düşüncesizdi. Oysa sıklıkla duş alamayacak kimseler için kozmetik dünyası ne kadar da genişti. 

Her şeye rağmen ikinci yuvamıza kavuşmuş olmanın heyecanıyla kendimizi Kızılaylar'a sokaklara attık. 


bakın, bir Times Square pozu adeta, ne kadar da havalı


Ankara'ya Mine'nin düğünü için gittik. Artık ne Saide'nin ne benim bir evimiz olmadığı için, bizim serinin dördüncüsü Gamze açtı bize kollarını. 

Her grubun bir hanımefendisi, bir kaçığı, bir oburu, bir de delisi vardır; Gamze, delisidir. Kendi ürettiği yaşam enerjisiyle çalışır. Acayip süslüdür. Böyle takma saçlardan filan anlıyor yani, öyle bi şey. Felek bizi savurmadan evvel yediğimiz içtiğimiz birdi. 


Saide'yle biz, iki şeytan, bu yavrucağın saflığından faydalanıyoruz devamlı. Yiyor efendim her seferinde, nasıl faydalanmayalım. Temiz kalpli insanları kötü emellerimize alet ettiğimizi de itiraf etmiş olmanın verdiği rahatlıkla, her şeye rağmen bizi sopayla kovalamayan Gamze'ye sığındık. Çok özlemişiz keratayı. Bahçeli'ye çıktık, arkadaşlarımızı gördük, eğlendik. Balkonda gece oturması yaptık; o saatte çiğ köfte yedik. 


Ertesi gün Özlem'le buluştum, kahvaltıyla başlayan gün kendiliğinden çok keyifli bir şekilde aktı gitti. Kendimizi ayakkabı sergilerine, mağazalara bakarken bulduk. Tıpkı Atina'daki gibi. Aç tavuk kendini darı ambarında sandığı için de kendimizi facebook'ta Monastiraki'de etiketleyerek, egomuzu doyurduk. Haritada Ankara-Bahçelievler görünüyordu bizim Monastiraki, olsun. Pek özlemişiz birbirimizi de, paylaştığımız her şeyi de.

Kendimizi Kızılay'da bulduğumuzda beni, yaşayabileceğim en güzel sürprizlerden biri bekliyormuş; ancak bu sürpriz bana yapılmadı, ben ona rastladım. Redd 'Sokak Gençlerindir' etkinliği kapsamında Karanfil'in göbeğinde konser vermesin mi?! Delirdim delirdim. ağzım açık kaldı, gözlerim kırpıştı, ışıldadım yani. Musmutlu oldum. 

O mutlulukla gittim saçlarımı kestirdim. Niye yaptım bilmiyorum; insan düğüne hazırlanırken fön çektirir, topuz  filan yaptırır, ben kestirdim. 

Saide, Gamze ve ben şık şıkırdım giyindik süslendik boyandık, düğüne yollandık. Düğünde de, hiç düğüne gelmiş gibi davranmadık. Kendi halimizde komik resimler çekip geyik yapmakta bir mahsur görmedik. 



biz tabi evde kalırız'ın şekil üzerinde anlatımı


Kendi ellerimizle, gelin olmuş giden arkadaşımıza veda ettik. Evlendi mi lan bu şimdi? tadında hayret içerikli cümlelerle salonu terk ettik. 

O gece Bahçelievler'i ayakkabılarım elimde, acılar içinde koşarak geçtim. Yarın gidecek olmamın ve kimsenin beni tanımamasının verdiği rahatlıktı belki de. Evde ben acılar içinde bir kenarda kıvranırken, kızlar uçabildiğini keşfettikleri anda çığlığı bastıkları dev devasa bir böceğin peşine düştüler. Bir rivayete göre Gamze bir darbe indirip öldürdü, bir rivayete göre de mendebur böcek bir köşeye sindi. Soru işaretleriyle daldık uykuya. Ancak bende, bütün bir yazı türlü böcek ve mahlukatla geçirmekle lanetlenmiş olmanın verdiği alışkanlık vardı; tepki bile vermedim aha bu kadar böcek var! yakarışlarına. Benim olduğum yerde elbette böcek olacaktı. İlişkiyi ben de bilmiyordum, ama bu böyleydi.


Neticede Ankara'yı bir kez daha terk ettim. Bir daha ne sebeple olur bilmiyorum, ama bir sebep olsun da gideyim diye dört gözle bekliyorum.







4 yorum:

  1. sırf senin şu son cümlen için ankara'da iş bulup oraya yerleşeceğim schatzi... ve sen yine bir haftasonu saatlerce süren otobüs yolculuğundan sonra sabahın üçünde kapımı çalacaksın, gelir gelmez yatacaksın, ertesi günü benimle orda burda sürterek geçireceksin ve sonraki akşam da sana ellerimle yaptığım, hiç malzemeden kısmadığım, muhteşem brownie eşliğinde sabah beşlere kadar kırmızı koltuklarımda oturacaksın, anlatacaksın... bu mucizevi olay gerçekleştiği zaman ise, adıma yazılmış upuzuuun bir post isterim, bilesin.

    YanıtlaSil
  2. O gün geldiğinde, o post senin köpeğin olsun :D

    YanıtlaSil
  3. danke... du bist meine lehrerin.

    YanıtlaSil
  4. Ayyyy cocuklar cok mutlu oldum kendimi okuyunca :)) saf kısmını da ayrıca cok beğendin kewww !!! Keser doner sap doner diye bir atamızın özlü sözünü burada belirtmek isterim tabi ki :))) nolurrrrr bocukkk savaşçıları yine gelinnnnn :)))€

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.