28 Temmuz 2012 Cumartesi

yazdan tiksinmek

Bazen şartlar, yaşamdan beklentilerimi düşürüyor. Bu kadar memnuniyetsiz ve ağzına ağzına iki tane vurulası bir toplumda ufacık şeylerle mutlu olan, aslında yaşayan bir örnek olmayan insan tiplemesi var ya, o bazen ben oluyorum işte.

Sevmiyorum yazı. Haziran'la beraber üzülmeye başlıyorum. Terliyorum. Terleyince sinir kat sayım on yüz milyon haneye çıkıyor. Terleyen başka insanlarla aynı ortamda, hatta temasta bulunmak yok mu, göğsümü bağrımı açıp avaz avaz bağırmak istiyorum. Çocuklar donlarına çiş kaçırınca paytak paytak dolaşırlar ya, ben de kollarımı açıp sarkıtıyorum, apışık yürüyorum. Ne feci. Ne iğrenç.

Geceleri çarmıha gerilmiş gibi yatmak zorunda kalıyorum. Nerede kaldı bacaklarımı karnıma çekmenin, bir puf yorgana dolanmanın zevki. Etim etime, bir ayağım ötekine değmeyecek. Vücudumun ateşi sırtımın ortasında toplanıyor, oradan usul usul, bunalta bunalta vücuduma yayılıyor. Uyuyamıyorum. Nefesim bile sımsıcak. Soluduğum yeri yakıyorum. Uykuların tadı yok...

Dolmuş, minibüs gibi taşıtlarda eziyetim bin beş yüz. Teyzeler cam kapı açtırmıyorlar; süblimleşe süblimleşe ilerlerken, o kadar sinirleniyorum ki, durup yolcu aldığı indirdiği için kahrediyorum. Şoförden beklenen davranış başkaymışcasına... Yapma Allah'ın belası, durma işte, bok mu var, durma, bunu da almayıver! diye tamamen anlamsız, bilinçsizce sayıklanan şeyler geçiyor aklımdan. 

Sinirlenmek çok acayip şey zaten. Bir gücün etkisinde olduğunuzu biliyorsunuz o an da, ki o etki sizi çirkinleştiriyor, çekilmez biri haline getiriyor. Ama bunu bile bile engel olamıyorsunuz. O an, ne kadar kötü göründüğünüzü tahmin ede ede havlamayı sürdürüyorsunuz; ister kafanızın içinde, ister dışarıda.

Yaz benim için pislik özetle. Deniz kenarında olsanız hadi bir parça katlanılası. Üç ay da deniz kenarında geçmez ki. Yana yana lastiğe döner insan. O da ayrı bir rezillik zaten.

Benim gudubetliğim bununla da bitmiyor. Denizdesin diyelim hadi, bu sefer de her şey güzel değil ki. Tuzlu tuzlu havlular, kumlu terlikler, saçların arasından çıkan kıyır kıyır kum; yarısı yanmış yarısı beyaz popolardan oluşan bostan tarlası gibi bir plaj. Herkes güzel değil ki. Değil işte. Biliyorum herkesin her şeyden faydalanmaya eşit derecede hakkı var, sırf bu yüzden bir şey demiyorum zaten ama bazı insanlar ok çirkin. Kimisi kıpkırmızı, kimisi kırk yama gibi bronzlaşmış n'aptığı belli değil. Selülitler, löpür löpür göbekler, kıllı sırtlar... Al işte. Bok.

Başta tarif olunan, ağzına ağzına iki tane vurulası memnuniyetsiz insan da benim, koltuk altımdan içeri hafif bir yel girdi diye dünyanın en mutlusu olan da benim. Bu mevsimde hayattan beklentim öyle düşüyor ki, ığıl ığıl mideye akan bir bardak soğuk suyla eteğimi havalandıracak bir ufacık rüzgar, hayata bağlıyor beni.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.