20 Temmuz 2012 Cuma

turne günlükleri III

En yemeli içmeli bölümün Ramazan'ın ilk gününe denk geleceğini hesaplayamadığımı söylesem de bana inanmayacağınızı biliyorum. Oruç tutanlarınız varsa, bu post iftardan sonra iyi gider. Bu bölümde laf karıştırmayıp safi yemekten söz edeceğim. Daha yeni sofradan kalkanlar varsa şöyle geri dursun; zira benim okurum heyecanlı, hevesli ve katılımcıdır.

Saide, Merzifon'da, masterını da bitirip henüz evde oturuyor olmasına bir türlü anlam veremeyip beyin kemiren iç kurtlarına inat, hobilerinin peşinden giden güzide bir insan. Hayır niye kıskanıyoruz anlamıyorum. Her üniversite mezunu aç kalmalı, istemediği bir işi yaparak mutsuzluktan gebermeli ki toplum tarafından sevilsin. Neyse. Kendisi Bedesten adında, bedestenden restore edilmiş mekanda gözlemci şef. Evet bu tabiri ben buldum. Tanıdık vesilesiyle mutfağa sızdı; şeflere kendini sevdirdi, elinde bir not defteri bir kalem, ara soğuklar, başlangıçlar derken bir vakittir mutfakta eğleniyor. Yemeyi bu kadar çok seviyorken yapmayı neden öğrenmesin.

Bir akşam Bedesten'e gittik. Çok güzel karşılandık. Bir önceki postta belirttiğim forsum, burada da kankamdan ötürü devam etmekte. Saide'siz perişan olmuş insanlar; ne onun gibi marul yıkayan, ne soğan doğrayan, ne de çorba karıştıran varmış mutfakta. Hepsinin gözleri parladı görünce.




Tabi. Böyle hanım hanımcık, el el üstünde mönüyü bekledik.


Sonra benim içimdeki canavar uyandı. Osmanlı mutfağından, insana fazla geleceği aşikar genişlikte bir seçki istedik.




Birbirinden dehşet'ül azam mezelerle, şekilde görülen arnavut ciğeri, börek-i makiyani hassa, içli köfte ve falafel istedik. Bunlar başlangıçlardı. Evet.

Restoranın halkla ilişkiler görevlisi çok güleryüzlü, pek ince Nejat bey, bunların üzerine asıl yemeğimiz olan topuz kebabını söyleyeceğimizi duyunca dehşetini gizleyemedi. Umursamadık. Saide'nin sonra yeniden mutfağa dönüp o insanlarla olacağı gerçeğini bile umursamadık. Ölesiye yedik. Şimdi sıra o efsanede işte. Topuz kebabı. Ulu şefin patentli şahsi icadı: savaş aletlerinden mutfak gereçleri yapma.




Bu topuz. Kendisi mutfağa sokulacak şekilde küçültülmüş; üç bin derece gibi efsane sıcaklıklarda (Az önce Saide'den gelen düzeltmeyle, bu sıcaklığı bir tarafımdan attığımı anladım. Sanırım yediğim andaki gibi bir trans halindeydim yazarken; rakamları soktum bir birine; mutfağı da madene çevirdim. Doğru sıcaklık maksimum üç yüz derece canlar, korkmayın) ısıtılan topuza sebzelerle karışık muhtelif etler asılıyor; cos cos soslanıyor, allanıyor pullanıyor, bi şekiller filan. Netice    bu oluyor:





Sıra geldi şerbetlere. Ulu şef, kendi karışımları olan Hürrem, Gül, Mihrimah, Misk-i Amber ve Osmanlı adlarındaki bu şerbetleri hazırlarken bizim kızı şutlamış; öğrenememiş içlerinde ne var ne yok. Bendeki gurmelik de bir yere kadar tabi.

İnsan değiliz ya, şerbet görmüş de değiliz haliyle, hepsinden tatmak için minyon bardaklarda şerbetler aldık. İşte şerbet shotlarımız: 


Şerbetlerin ardından, Osmanlı usulü şıklıktan kırılan kahvelerimizi de yudumladıktan sonra, biz de artık doyduğumuza ikna olur gibiydik. 

Bu akşam yaptığımız şey durup dinlenip, gezip dolaşıp midede yer açıp yemek yemekti. Bir an düşününce bu yaptığımın pislikten öte bir şey olmadığını, bok boğazlının teki olduğumu düşünüyorum. Sonra da, bunların rastlanabilecek ender lezzetler olduklarını, bu yüzden insanüstü bir efor sarf etmemizin normal olduğunu anlatıyorum kendime; çok güzel oluyor.

Aşağıya restoranın web adresini ekliyorum; mönüye bir göz atmanızı rica ediyorum. Şimdiye dek çorba salata sebzeyle hafif hafif, sapsağlıklı beslenip kalori hesapladığına kahretmek isteyen fakirlere gelsin:

http://www.bedestenosmanli.com/

Ya neler kaçırıyorsunuz siz dostum böyle?


Öpçük.


2 yorum:

  1. "....Osmanlı usulü şıklıktan kırılan kahvelerimizi de yudumladıktan sonra..." yerine, "sevgili saide'ciğim her tarafa kahvesini saçtıktan sonra" demeyecek kadar nazik bir insansın schatzi bilirim, ama ben yine de bu dangalaklığımı tarihe geçireyim istedim. unutulmaz anlardan biriydi zannımca.

    YanıtlaSil
  2. benim okurum anlayışlıdır da, seni de böyle kabul edeceklerdir, kahve içmeyi bilmiyorsun, suç değil ki bu :)

    YanıtlaSil

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.