11 Mart 2012 Pazar

yağmurun elleri

Çok kısa bir aranın ardından yeniden merhaba. Şimdi başka biri konuşuyormuş gibi gelebilir. Ama bir şey oldu, güzel bir şey, aniden.
Yağmur yağdı. Birdenbire, savura savrula.




Pıtır pıtır sesini dinlerken, içimde bir şey ayağa kalktığı gibi Yunanistan'a gidiverdi. Nasıl oldu anlamadım. Atina'nın kokusunu aldım, rüzgarı hissettim, duyduğum sesleri yeniden duymuş gibi oldum. 
Fotoğraflara gömüldüm.
Görmek yetmedi, günlüğümü okudum. Günlerim, saatlerim, en güzel "gençlik anılarım".


Mayıs'ta demişim ki:
Erasmus bitmek üzere, 11 Haziran'da son sınav var. Shelley'den ara sınav olduk, korktuğum kadar değildi. Yunanca kursu da bitti. Bugün yine grev var, evdeyiz. Santorini harikaydı. Mavi-beyaz fonda görmeye alışık olduğumuz o yunan adalarına sonunda tanık olduk. Kim derdi ki, ya da dese inanır mıydım ki Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler'deki ada gibi bir adaya geleceğime, gelip de o kitabı anacağıma, karakterleri birebir görebileceğime. Şanslıyım...


Özgürlük. Hadsiz, hesapsız, tanınmazlık, maalesef bu sefer gözlerimde görünememiş mutluluk.




Bu an, bu ana dönüş, bütün günü düzeltebilir.
Güneş kollarımda ve alnımda parıldar, ensemden içeri ılık ılık akar rüzgar, bana sormaz.


Yaz gelmeden önce tadını çıkarmak gerekir. Mevsimlerin en dengelisidir bahar. Yıl boyunca hiçbir zaman bu kadar tadı tuzu yerinde olmayacaktır ve bence yaşamak isteği hiç bahardaki kadar somut gelmeyecektir göze.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.