14 Ocak 2012 Cumartesi

parametrelerim uyuşmuyor bugün

Kar yağdı.
Bugün İstanbul'un ve benim kışımın ilk karı yağdı.
Psikolojik olarak çok kötü bir zamanlamaydı, daha pozitif bir modda olmalıydım. Ama gudubetlik dünden belliydi, ne bekliyordum ki.
Her zaman bu kadar beter değildir aslında her şey, git gide boka sara sara dibe çökmez normalde. 
Öğlende kar yağmaya başladı; sulu sulu, cıvık cıvık. Markete girdim, almak zorunda olduğum şeyler vardı, kasaya geldiğimde elektrik gitti. Önümdeki iki kadın, tam o anda elektrik gidince iki kasayı da kredi kartı işlemleriyle felce uğratmışlardı. Jeneratörü devreye soktular. İşlem devam etsin diye bin bir umut...Kasiyer pos cihazıyla biraz uğraşıp parametreler uyuşmuyormuş şeklinde bir açıklama yaptı? Hımm... Ama o çok kötü bir şeydir. Bu açıklamayı katiyen anlamadım; sorgulamadım da. 
Sıra bana gelemedi, ben elimdekileri bırakamadım. Hali hazırda bozulmaya yüz tutmuş, ah bir şey olsa da elimdekiler yerlere fırlatıp dövüne dövüne bi ağlasam diye tetikte bekleyen psikolojim, tuttu kendini. Bekledim. Dakikalar sonra, mandalinalarımdan vazgeçerek (lanet olasıca tartı da çalışamadı, tartamadım topu topu beş mandalinayı), elimdekilerle çıktım marketten. Elektrikler gelmedi. Ev soğumaya başlamıştı. Karanlık. Sulu kar git gide sulandı, saçma sapan bir sağanak haline geldi. Açım. Gayet sıradan ve olağan şeyler. Bana bugün son derece trajik göründü. İş de kötü geçti. Bomboş, gayesiz, amaçsız, ofiste çay çorba içebilmek için uyanıp yollara döküldüğüm bombok bir sabahtı. Derdimi anlatmaya çalıştım, böyle bir zulüm çeşidi yoktu. Böyle bir disiplin anlayışı da. Ciddi manada iş olmadığı hafta sonlarında insanları -tebaasını- oraya dikmenin bir mantığı yoktu, askerde değilsek.
Olamıyorum işte komik momik. Gülemiyorum bugün, pörsüdüm.
Pozitif olmaya zorladıkça kendimi daha da beceriksiz, zekasız hallere bürünüyorum.

İki güzel şey bir arada olmazmış gibi gerzek bir teze dayanarak acı acı tecrübe ediyorum ki, kar yağdıysa (ve ben kar görmek için deliriyordum) o zaman elektriğini keselim ki bok gibi ortada kalsın dedi birileri. Battaniyelere sarınsın. Böyle mi olacaktı yani? Camın kenarına tüner, kıçımı peteğe dayar kahvemi içerim demiştim ben. 
Mutfağım apartman boşluğuna baktığından ve zamanında küçük kafalı bir zat-ı muhterem, kuşlar girip cam önlerine sıçıyorlar diye tepeyi kapadığından mutfağım ışıksız, zifir karanlık...El yordamıyla hazırladığım bir sandvici yatağa varana kadar büktüm. Sonra sadece uyudum. Yorganlara sarınıp, bir kaç saat önce terk ettiğim yatağıma geri dönüp, sıktım dişlerimi yattım. Uyudum. Yedim cumartesiyi. Zaten bana yar olmayacaktı, olmayacağını dün söylemişti. 
Şimdi aptal gibiyim. Baş ağrıları, yemek yiyip -yutup- yattığım için mide krampları...
Acilen bir suçlu arayışına girdim ve ezelden beridir her anlık mutsuz'un yaptığı gibi günah keçim olarak İstanbul'u seçiyorum. Pek çok arkadaşlığım, alışkanlığım ve zevkim gibi, sonunda kar sevgimin de içine sıçtı. Var olsun.
Bugün akordumuz bozuk velhasıl. 
"Bir gün olur değişir denizin rengi, pespembe bulutlar, mor dalgalar"

Veyahut;

"Her gün yeni havalarla gelir,
Gece yağan yağmurla uyursun,
Sabah bir de bakarsın,
Odan güneşli."  
Necati Cumalı

Bak gene cuma dedim ya...
Neyse.
Gece olsa da yatsam. Yarın erken kalkar gene yatarım.*





*Saide'den.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.