19 Ocak 2012 Perşembe

mesajından kaygılıyım

Kanıksamak, insana bahşedildiğine şükür mü etsem, isyan mı etsem karar veremediğim bir olgu.

Alışmak, unutmak istediklerimizi unutturuyor. Ne güzel. Ama zihinlerden, yer yüzünden silinmemesi, etkisini yitirmemesi gereken bazı şeyler kanıksanmamalı; her şeye alışılmamalı...

Bu kadar çok insan vurulmasaydı gündüz vakti; mesela Zeytinburnu'nda Çeçenler, Halaskargazi'de Dink, Tarlabaşı'nda bir meczup, hani bu kadar yemek yemek su içmek olmasaydı ölmek, bugün çarpılmaktan son anda kurtulduğum arabanın beni ezmesi şaşırtıcı bir haber olurdu belki. İnsanlar, yirmili yaşlarında sapasağlam bir kadının durduk yerde ölmüş olmasına sahiden üzülecek zaman ayırırlardı belki. Birileri peşinden giderdi bu işin. Benden önce binlerce benzer vaka içeren bi dosyaya takılmazdı benimki de. 
Belki on beş saniyeden fazla zaman harcarlardı haberimi okumaya, dinlemeye ve cık cık cık'lamaya. On beş saniye sonra, Hülya Avşar'ın Papermoon'da tam üç saat süren, sözüm ona gazetecileri meraktan kıvrandıran, bilmem kim Dereli'yle buluşmasını fıldır fıldır gözlerle okuyup bitirmezlerdi.

Mesela bu kadar çok çocuk gelin olmasaydı ülkemde, dün hastaneye getirdiği kendi bebeğiyle kameralara yansıyan on üçlük anne gündem olabilirdi. Uzaklaşıp bakarsanız, dehşet verici bir haber bu. Yürekli birileri çıkıp diyebilirdi ki adet gördüğünün ertesi günü doğurabildiği tescillenmiş bu kızlar artık satılmasın. Pos bıyıklı pis dişli, döşü kıllı, düşük zekalı zengin adamlara peşkeş çekilmesin
Artık bunların denmesine gerek bile yok. O kızlardan çok var. O haberlerden çok okuduk. Ya da bu ve benzeri hassas ve kanıksanmaması gereken konularda sosyal paylaşımlar onlarca like alırdı; birileri, ellerinden bir şey gelmese bile bunun kanamakta olan bir yara olduğunu bildiklerini gösterirlerdi. Fikirdaş olurdunuz. Zaten artık kimse fikirdaş da değil. 

Mesela dünya kurulalı beri bunca savaş olmasaydı dünyada, tarih dersinde yemek tarifi ezberlermişcesine, Dandanakan'dan Malazgirt'e, Waterloo'dan Pearl Harbor'a boy boy kıyım listeleri okumasaydık; Afganistan içimize işlerdi. Ve Filistin ve Irak...Savaş bu kadar kanıksanmış bir kelime olmasaydı, ana haber bültenleri daha uzun, daha realist olur, kedisi ağaçtan itfaiye erlerince kahramanca kurtarılan şapşal kadına daha az yer verilirdi. Sadece okuma yazma bilenlerin düzeyine hitap edebilen günlük gazeteler* bu kadar çok olmazdı, medya basın özgürlüğünü kıçından anlamaz, yazı yazabildiğini iddia eden ve boş zamanlarında da albüm çıkaran her marifetli kişi gazeteci olamazdı. Ölmek fiili zihinlerde sözlük anlamından öte anlamları da çağrıştırabilseydi, başka insanlar olurduk bugün. Ama daha bize bir şey koymaz. 

Sadece haber olduklarında -her nasıl oluyorsa- görüyor olmamıza rağmen her kış bir sürü evsiz insan sapır sapır donup telef olurken, yakacağı olmadığını bildiğimiz insanlar sahiden içimize batardı. 
Kafasına düşesice kömür torbalarından biri eksilmiş diye sabah sabah ısınamasın pezevenk, zehirlensin it! diye lanetler yağdıran kebapçı, tükürüklerini saça saça aha burda on dört torba olduğunu haykırırken, on dörtten sadece bir tane çalan adamın sahiden ihtiyacı olma ihtimalini de düşünebilirdi. Adam meslek olarak hırsızlığı seçmiş ve de uzmanlaşmış olsaydı, zaten o on dördü tertemiz ederdi. Bu muhasebeyi yapmak ona enayilik gelir fakat. Böyle kibirli olmasa mesela, iyilik yapmak güzel bir şey ifade ederdi ve insan sahiden ruhunu doymuş hissederdi. Ama işte, daha bize bir şey işlemez.

Her şeyin ilk günkü tazeliğiyle hatırlandığını düşünsene demişti Özlem. Ne kadar iyi gelmişti. Anlamıştım ki unutmak yetisi elin, gözün, aklın kadar müthiş bir lütuf ve o kadar da elzem...Kanıksayacağımı biliyordum. Gidenlerin yokluğunu, yenilerin heyecanını, inişleri çıkışları, derken sıradanlaşmayı; hepsine alışacağımı anlamıştım. 

Hiçbir sevincin ilk anda olduğu kadar tatlı kalmadığı gibi, hiçbir acının da öyle kavurarak sürüp süründürüp gitmeyeceğini bilmek güzel.
Ama...
Dilsiziz hadi onu anladım da, bari bu kadar kör, sağır olmasak. Aklı zorlayan haberlere, konulara böyle gayri ihtiyari bir göz atmasak
Ne verebilir çocuklarıma gelecek nesiller; artık cenazeler, düğünler, bayramlar ve törenler paylaşılmayacaksa.




*Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi /Ayfer Tunç  
(Aranızda MLA works cited'a dikkat edecek sivriler yoktur diye düşünüyorum; alıntı mı alıntı işte, çarpmıyoruz)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.