16 Ocak 2012 Pazartesi

kaytarmalara kılıf bulunur

Ofis saatlerinden çalabilmek ne kınanası ve ne mükemmel bir zevk yahu!
Haldır haldır, deli dürtmüşcesine, oradan oraya koşturduğum, hatta ki arap atına bağladığım günler olabiliyor. Oturmaktan mabadıma kramplar girdiği günler de. Bazen, saatler sakince geçerken, tek bir telefon çalmaz tek bir mail düşmez. Metabolizma yavaşlar, sandalyede yana kaykılınır; haberler okunmuş, geyikler tükenmiştir. Çaydan kahveden iç kazınmış, mide yanmıştır. Metabolizmayla orantılı olarak ortam da gevşer; etrafta bir amaaağğğn, yarın halledilir havası hakim...
 Tabi gençler, patron yahut patroniçelerin etrafta olmadığını söylememe gerek yoktur; e gözlerine baka baka çalacak halimiz yok. Daha o kadar ölmedik.

İşte bu çalışan kesim -genel olarak- bu yüzden sevilmiyor, şu zihniyete bak hele! Domuzdan ne kıl koparsam kardır mantığıyla, hepsi birer aman bana dokunmasıncı...Ondan büyümüyor bu şirket! Avam kalasıcalar...
Böyle zamanlarda vicdan sahibi ben, henüz bu tarifteki arsız pis karaktersiz çalışan kesim kadar yozlaşamadım; daha olmadı. Ben de yatıyorum tabi ama çok da göze batmıyorum. Solitaire oynayıp tırnak törpülemek yerine kendime yatırım yapayım istiyorum. Çok coolum lan, kahretmeyesice.



Kitap okumak kültürlenmek, kendini geliştirmek filan değil, kendini bulmak. Bir terapi, her seansında daha da derininize inebildiğiniz bir dünya. Daha etkin bir odaklanma metodu yok benim için. Akıcı bir kitap her şeyden soyutlanmak için ideal bir yol.
Yasak olan çeker ya adamı; bu meret de ne zaman dar vakitte olsam, ne zaman angaryalar gırtlağıma dayansa, gelip düşüyor aklıma. Aksi gibi kitabı en heyecanlı yerinde bırakmışımdır; bıraksalar üç beş satırını daha okuyabilsem diyaloğun çözeceğim hani olayı. Yok. Zaman yok. Parmağımı şööyle bir yalayıp sayfaları çeviresim geliyor. Başka şeylere konsantre olamıyorum.



Ejderha Dövmeli Kız'ı böyle bir iştahla okuduğum sıralarda, ziyaretimize gelen bir beyi içeri buyur ederken adamın, Salander'in başına musallat olan bir tipin tasviriyle ne kadar örtüştüğüne dikkat kesildim. Giyim kuşam, saç sakal, duruş bakış...Salak mıydım ben Yarabbim, obsesif miydim? O ara pek iyi değildim, olaydan kopup dünyaya bağlanamamıştım henüz.

Aman da aman, şöyle geri durup bir bakınca, nasıl bir profil çizmişim. Yok, öyle kitap kurdu falan değilim ben. Her kitapsever vasat vatandaş gibi, keyfimce yavaş yavaş okurum. Yukarıda anlattığım endişe hali, beni sürüm sürüm sürükleyen birkaç kitabın en koparıcı yerlerinin, ofis saatlerine denk gelişinin hazin hikayesidir.

Arkadaşlarımın tavsiyesiyle cuma günü sipariş ettiğim iki kitap bugün elime geçti. Koleksiyoncu / J. Fowles ve  Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi / Ayfer Tunç. İkisinden de büyük beklentiler içindeyim. Hafta sonunda bana eşlik ederler diye ummuştum ben ama kısmet gene ofiseymiş. Elden ne gelir. Şartlar buna zorluyor bir yerde.
Millenium serisini sevdim, beğendim ama artık üçüncüye geldiğimde hızım kesildi, sürünerekten devam edebildim. Sanırım aralar vererek okunması gereken bir seri imiş. Bu kitapları da okuyayım, bir ara geri tepik yaparım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu olan insanlara bayılırız biz.